Bosna Hersek Gezi Rehberi

SARAYBOSNA

 

 

Saraybosna'nın sembolü haline gelen Sebil

Saraybosna’nın sembolü haline gelen Sebil

5 Eylül 2020

Güncelleme: 4 Eylül 2022

Saraybosna‘ya ilk olarak 2013 yılında uçakla gitmiştik. 2019 ve 2022 yıllarında yaptığımız iki Balkan ülkeleri seyahatinde ise kendi aracımızla gittik. 2019’da Belgrad’da iki gün kaldıktan sonra Saraybosna yolunu tuttuk. Bu güzergâhta en kısa görünen yolu değil, mümkünse Avrupa Otoyolu’nu tercih etmekte fayda var. Bosna Hersek topraklarındaki yaklaşık 220 kilometrelik bölüm çok iyi değilse de toplamda bu tercih daha doğru.

Bir Saraybosna manzarası

Bir Saraybosna manzarası

2022’deki yol maceramız ise daha zahmetli olmasına rağmen gayet keyifli idi. Sabah saatlerinde Tiran’dan aracımızla yola çıkıp Karadağ’ı boydan boya transit geçerek Saraybosna’ya ulaştık. Karadağ’dan geçen yol müthiş güzel manzarası olan, fakat çok dağlık olması sebebiyle son derece zor bir güzergâhtı. Asıl mahrumiyet ise Bosna Hersek topraklarına girdiğimizde başladı. Sırp bölgesine giriş yaptıktan sonra kilometrelerce çok bozuk, yer yer toprak, bazen iki aracın geçmekte zorlandığı derecede dar yollarda araç kullanmamız icap etti. Yolun bozukluğuna ilave olarak biz de kahve, yemek ve fotoğraf molaları vererek aheste gittiğimiz için 400 kilometrelik yolu 11 saatte tamamladık.

Miljacka Nehri Saraybosna'nın içinden akıyor

Miljacka Nehri Saraybosna’nın içinden akıyor

Saraybosna’ya tepeden bakıldığında farklı dönemlerin mimari özelliklerini yansıtan bölgelerin kolayca ayırt edilmesi mümkün: Osmanlı dönemi, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu dönemi, Sosyalist Yugoslavya dönemi. Buna bir de günümüzdeki yoğun yapılaşma dönemini eklemek gerekiyor ki, yapılaşmanın acımasızlığını her yeni seyahatimizde çok net gördük. Saraybosna’nın en turistik, dolayısıyla en fazla rağbet gören yerleri hiç tartışmasız Osmanlı dönemi eserleri. Bunlar umumiyetle birbirine çok yakın mesafede bulunuyor.

Başçarşı'dan bir görünüm

Başçarşı’dan bir görünüm

Şehrin kalbinde Osmanlı eseri Başçarşı (Baščaršija) yer alıyor. Bu ad “şehrin ana çarşısı” manasında kullanılıyor. Diğer cazibe noktalarının çoğu Başçarşı civarında konumlanmış. Başçarşı birçok Anadolu şehrinde rastladığımız türden, geçmişte bu şehirlerdeki ticari hayatın kalbinin attığı mekânların güzel bir numunesi. Sokak sokak farklı iş kollarına ev sahipliği yapıyor. Sokaklar da çoğunlukla bu iş kollarının adlarıyla anılıyor: Kazandžiluk (Kazancılık), Aščiluk (Aşçılık), Čurčiluk (Kürkçülük), Kundurdžiluk (Kunduracılık), Abadžiluk (Abacılık), Halači (Hallaçlar), Kovači (Nalbantlar), Kujundžiluk (Kuyumculuk), Mudželiti (Mücellitler), Sarači (Saraçlar) ve daha başkaları. Bu sokaklarda bu iş kollarının bazısı turistlerin taleplerini karşılamak üzere faaliyetlerine devam ediyor, ama birçoğu artık sadece o sokağın adında yaşıyor.

Moriča Han

Moriča Han

Başçarşı’da çok sayıda yeme içme mekânı mevcut. Bunlar arasında Moriča Han gibi tarihi mekânlar olduğu gibi, sair dükkânlarda faaliyet gösteren kafe ve restoranlar da var. Boşnaklar bizim gibi çaya pek düşkün değiller. Sadece bir rahatsızlığınız varsa şifa için çay içersiniz gibi düşünüyorlar. En fazla tüketilen içecek Türk kahvesi (Turska kafa) veya ona çok benzeyen Boşnak kahvesi (Bosanska kafa). Kahve servis edilirken kahvenin piştiği cezve ve kulpsuz fincan birlikte geliyor, yanında da lokum. Fincanların içinde hoş bir sürpriz karşılıyor insanı: Ay-yıldız figürü. Bunun sebebi, Osmanlı dönemindeki Bosna Sancağı’na ait bayrağın yeşil zemin üzerinde beyaz ay-yıldız olması. Birçok yerde al-beyaz Türk bayrağının asılı olması da ayrı bir hoşluk.

Birbirlerine çok yakışan bu iki bayrağı Bosna'da her yerde  yan yana görmek mümkün

Birbirlerine çok yakışan bu iki bayrağı Bosna’da her yerde yan yana görmek mümkün

Yeme içme mekânlarından söz açılınca Bosna’nın iki spesiyalinden bahsetmeden geçmek olmaz. Bunlardan biri Boşnak Böreği (Burek). Börekçilerde (Buregdžinica) üzerine köz konmuş metal sacın altında pişirilen bu börek gerçekten çok güzel ve sıcak sıcak yenince tadına doyum olmuyor. İstenirse yanına kaymağa benzer bir yoğurt da konuyor.

İkincisi ise Kebap (Ćevapi). Adı kebap olmakla birlikte parmak şeklinde yapılmış bir köfte türü bu. Başçarşı ve civarında bu iki yemeği yiyebileceğiniz yerler mütevazı mekânlar. Yoğun zamanlarda yer bulmak için epeyce beklemeniz de gerekebiliyor. Bazen aynı masada tanımadığınız insanlarla birlikte oturmak durumunda kalabiliyorsunuz. Ama ortam öyle rahat ve samimi ki, bu durumu yadırgamıyorsunuz. Kebap siparişimizin geciktiğini hatırlattığım bir hanım garsonun bana “saçin”, yani “sakin ol” demesini de bu rahatlık ve samimiyetle izah edebilirsiniz.

Geleneksel bir Boşnak evinde gördüğümüz ahşap sandık

Bir Boşnak konağındaki çeyiz sandığında Osmanlıca oymalar: “Bu da geçer yahu”, “Çeken bilir yahu”, “Kadınsız hane çiçeksiz yaza benzer”.

Bu iki spesiyalin dışında daha ziyade kırsal bölgelerde, yol kenarı tesislerde yaygın şekilde bulabileceğiniz bir lezzet de kuzu çevirme. Yoldan geçerken dikkat çeksin diye görünür yerlerde çevrilen kuzuların etleri, sac altı (ispod sača) yöntemle közlenen patatesle çok iyi gidiyor. Tecrübe ile sabit…

Başçarşı'daki meşhur Sebil

Başçarşı’daki meşhur Sebil

Başçarşı’nın içinde ya da civarında görülmesi gereken yerlerle devam edelim. Saraybosna’nın simgelerinden biri haline gelen Sebil (Sebilj), küçük bir meydanı süslüyor. Altı taş, üstü ahşap olan Sebil, İstanbul’daki taştan mamul çeşmeler örnek alınarak 1753’te inşa edilmiş. Günümüzde ise kendisi başka yerlerdeki sebillere örneklik teşkil ediyor. Mesela Sırbistan Yeni Pazar’da ve Ankara Hamamönü’ndeki sebiller Saraybosna’dakinin bire bir kopyası. Belgrad’da ise biraz küçük bir modeli bulunuyor.

Başçarşı'dan bir başka manzara

Başçarşı’dan bir başka manzara

Son ziyaretimizde Başçarşı civarında sayıları artan dilenciler dikkatimizi çekti. Çoğu kadın ve çocuk olan dilenciler bazen Boşnakça, bazen Türkçe sesleniyorlar size. Öteden beri Türkler zaten her yerdeler de, gezip dolaşan Arapların da çoğaldığını gördük. Tabii Arapça tabelaların da.

Gazi Hüsrev Bey Camii ve Külliyesi

Gazi Hüsrev Bey Camii ve Külliyesi

Bosna Sancak Beyi Gazi Hüsrev Bey’in 1530’lu yıllarda yaptırdığı Gazi Hüsrev Bey Camii (Gazi Husrev-Begova Džamija) ve Külliyesi, Başçarşı’nın kalbinde yer alan ve çok ziyaret edilen bir eser. Bey Camii (Begova Džamija) olarak da bilinen cami, günde beş vakit kalabalık bir cemaatle kılınan namazlara ev sahipliği yapıyor. Ezanların minareden okunma geleneğine burada devam ediliyor. Müezzinler namaz sırasında fes de giyiyor.

Namazda fes giyen müezzin

Namazda fes giyen müezzin

Külliye’yi meydana getiren bölümlerin birçoğu bugün faal değil. Ama Anadolu kentlerinde görmeye alışık olduğumuz bir kapalı çarşı örneği olan Gazi Hüsrev Bey Bedesteni (Bezistan), gezip dolaşmak isteyenlerin yanı sıra hediyelik eşya ve giyim eşyası arayanların da uğrayabilecekleri bir yer. Caminin bitişiğinde Gazi Hüsrev Bey ile Kethüdası Murad Bey’in türbeleri var. Sokağın karşısında ise Saat Kulesi (Sahat Kula) mevcut. Başçarşı içerisindeki tarihi eserler arasında yer alan diğer bir kapalı çarşı olan Bursa Bedesteni (Brusa Bezistan) ise bugün Saraybosna Müzesi olarak hizmet veriyor. Başçarşı’nın birer ucunda Osmanlı eseri iki cami, Başçarşı Camii (Baščaršijska Džamija) ve Ferhadiye Camii (Ferhadija Džamija) yer alıyor.

Tekrar gelmek için bu çeşmeden su içmek lazım...

Tekrar gelmek için bu çeşmeden su içmek lazım…

Gazi Hüsrev Bey Camii’nin dış duvarındaki çeşmenin suyundan içenlerin Saraybosna’ya tekrar geleceği söyleniyor. Biz 2013’te bu sudan içtiğimiz için olsa gerek, 2019’da tekrar geldik. 2019’da tekrar içtik, 2022’de bir daha geldik. Yine kana kana içtik, kısmet bakalım ne zamana…

Hünkâr Camii

Hünkâr Camii

Şehri boydan boya geçen Miljacka Nehri’nin karşı tarafında simge bir yapı yer alıyor: Hünkâr Camii (Careva Džamija), nam-ı diğer Fatih Sultan Mehmet Camii (Džamija Sultana Mehmeda II Fatiha). Burası, Bosna bölgesini fetih için gelen Fatih Sultan Mehmed’e hediye olmak üzere 1457 yılında inşa edilmiş. 2022’deki ziyaretimizde caminin içinde fotoğraflar çekerken 90 yaşlarında bir amcayla sohbet ettik. Aslen Kosovalı olup uzun yıllardır İzmir’de yaşayan bu amca tam bir seyahat tutkunu idi. Hatıralarını anlatırken bahsettiği yerlere benim gidip gitmediğimi soruyor, ben gittiğimi söyleyince heyecanla “bravo sana yahu”, “helal olsun”, “gezmek gibisi var mı” şeklinde tepkiler veriyordu.

Başçarşı ve civarındaki camiler

Başçarşı ve civarındaki camiler

Bosna Hersek’in her tarafında olduğu gibi Saraybosna’da Osmanlı döneminde yapılmış çok sayıda cami var. Bunların çoğu birbirine yakın mesafede şirin, butik mahalle camileri. Buralarda namaz kılmak insana gerçekten huzur veriyor. Camiler küçük olduğu için vakit namazlarında da dolu görünüyor. Bosna’da camiye devam eden çok sayıda genç var, ama özellikle yaşlılar için düzayak bu camilere girip çıkmak bir külfet oluşturmuyor. Bizdeki Osmanlı ve Selçuklu eseri camilerin ergonomik ve kullanışlı mimarilerini hatırlatan bu camileri gördükten sonra, Türkiye’de daha ziyade son dönemlerde ortaya çıkan çok katlı ve devasa cami modasının ne kadar yanlış olduğunu aynel-yakîn görmüş olduk. Her şeyin en büyüğünü yapma hırsının camiyi mahalleden kopardığına, camiye girip çıkmayı zorlaştırdığına, dolayısıyla başta yaşlılar olmak üzere insanları camiden uzaklaştırdığını bu vesile ile üzülerek belirtmiş olalım.

Minberde Osmanlı dönemi Bosna Sancağı'na ait bayraklar

Minberde Osmanlı dönemi Bosna Sancağı’na ait bayraklar

Bosna Hersek’te camilere ve namaza dair ritüeller aynen Türkiye’de alışık olduğumuz şekilde yerine getiriliyor. Sünnetlerin kılınma şeklinden dua ve tesbihata kadar bütün usuller çok tanıdık. Ritüeller bizim kendi ülkemizde, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da kısmen mezhep farkının, kısmen de geleneklerin etkisiyle batıdaki yörelerle farklılaşıyor. Bu usullere mesela İstanbul’da, Ankara’da veya Kayseri’de alışmışsanız, Bosna Hersek’te bu mevzuda da yabancılık hissetmiyorsunuz.

Hünkâr Camii'nin haziresi

Hünkâr Camii’nin haziresi

Bazı Arap devletlerinin ve cemaatlerinin Bosna bölgesinde camiler yaptıkları görülüyor. İşin endişe verici yönü şu: Öncelikle bu camiler bugün Arap coğrafyasında da numunelerini gördüğümüz estetik yoksunu beton yapılar. Paranın gücüyle gösterişli ve büyük boyutlarda inşa ediliyorlar. Bu tavırda, bu topraklarla özdeşleşen Osmanlı mimarisini gölgede bırakma niyeti seziliyor. Bir de bu camiler üzerinden Vehhabi-Selefi öğretilerini yayma arzularının olduğu kulağımıza geldi ki asıl tehlike bu. İnşallah bu bir vehimden ibarettir diye ümit edelim.

Kutsal Kalp Katedrali

Kutsal Kalp Katedrali

Saraybosna’da Hıristiyan ve Yahudilerin mabedleri de var. Kentteki birkaç kilisenin en gösterişlileri Saraybosna Kutsal Kalp Katedrali ile Saraybosna Sırp Ortodoks Katedrali. Yahudilerin en büyük mabedi ise Aşkenazi Sinagogu. Bir de Bosna Hersek Yahudileri Müzesi mevcut.

Sonsuz Ateş Anıtı

Sonsuz Ateş Anıtı

1. Dünya Savaşı’nda hayatını kaybedenler anısına 1946’da yapılan Sonsuz Ateş Anıtı (Vječna Vatra) Saraybosna’ya gelenlerin uğrak noktalarından. Buradaki ateş, adından da anlaşılacağı üzere gece gündüz yanıyor. Anıtın arka planında yer alan ve üç dilde yazılmış olan kitabedeki ilginç bir ayrıntı dikkatimizi çekti. Sırplar ve Hırvatlar’dan milliyet isimleri kullanılmak suretiyle “Sırplar” ve “Hırvatlar” diye bahsedilirken, Boşnakları ifade etmek üzere “Müslümanlar” denmiş. Boşnakları milli kimliklerinden koparmaya yönelik bilinçli çabanın açık işareti.

Latin Köprüsü

Latin Köprüsü

Miljacka Nehri üzerindeki çok sayıda köprüden bir tanesi var ki tarih kitaplarında yer alacak önemde bir olaya sahne olmuş: Latin Köprüsü (Latinska Ćuprija). 1914’te köprünün bir ucunda Gavrilo Princip adlı bir Sırp milliyetçisi, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu Veliahtı Franz Ferdinand ve eşini silahla vurarak öldürüyor. Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nun Sırbistan’a savaş ilan etmesiyle de 1. Dünya Savaşı patlak veriyor. Suikastın yaşandığı nokta ziyaretçilerin yoğun ilgisi altında.

Milli Kütüphane binası

Milli Kütüphane binası

Latin Köprüsü’ne yakın bölgede bulunan iki mekân söz edilmeyi hak ediyor. Bunlardan Avusturya Macaristan İmparatorluğu döneminden kalan Milli Kütüphane, 1992’de bombalanarak içerisindeki 2 milyondan fazla kitapla birlikte yanmış. Restorasyon sonrasında 2014’te yeniden açılarak şehrin görsel güzellikleri arasındaki yerini almış.

İnat Evi

İnat Evi

Diğer mekân ise bugün restoran olarak faaliyet gösteren İnat Evi (Inat Kuća) adlı bina. Binanın hikâyesi şöyle: 1860’larda Avusturya Macaristan İmparatorluğu döneminde belediye binası yapılması planlanan yerin sahibi burayı vermemekte direnir. Uzun pazarlıklar sonucu, her bir tuğlasına kadar evinin aynısının nehrin karşısına yapılması şartıyla izin verir. Ev karşıya aynen tekrar inşa edilir, evin arsasına ise belediye binası, yani bugünkü Milli Kütüphane yapılır.

Markale Pazarı

Markale Pazarı

Birbirine yakın mesafede biri açık, diğeri kapalı olmak üzere iki pazar yeri var. Açık olan Markale Pazarı (Pijaca Markale) sıradan bir semt pazarı değil. Burayı özel kılan sebep, 1994 ve 1995’te Sırplar tarafından gerçekleştirilen iki ayrı saldırıda toplam 111 kişinin hayatını kaybettiği, 228 kişinin de yaralandığı yer olması. Bu kayıpların anısına pazar yerinin bir kenarında şehitlerin adının yazılı olduğu mütevazı bir anıt yapılmış. Havan mermilerinin düştüğü yer ise kırmızı boya ile belirgin hale getirilerek muhafaza ediliyor.

Pazar Yerinde havan mermisinin düştüğü noktadaki "Saraybosna gülü"

Pazar Yerinde havan mermisinin düştüğü noktadaki “Saraybosna gülü”

Saraybosna’nın birçok semtinde savaşın izlerinin görülebildiği benzer noktalar var. Buralarda mermilerin düştüğü ve kırmızıya boyanan bu noktalara “Saraybosna gülleri” deniyor. Şehit olan sivillerin ismi ise oradaki bir duvara ya da kitabeye yazılarak yaşatılıyor.

Şehir Pazarı 19. yüzyılın sonlarında inşa edilmiş

Şehir Pazarı 19. yüzyılın sonlarında inşa edilmiş

Markale Pazarı’ndan birkaç adım ötedeki tarihi bir bina içerisinde faaliyet gösteren Şehir Pazarı (Gradska Trznica) ise geleneksel ürünleri bulabileceğiniz hoş bir mekân. Burasının şöhret bulduğu alan yöresel mandıra ürünleri. Bunlar arasında bizim en fazla severek aldığımız ürünler, Travnik yöresinin sert peyniri (Travnički sir), kaymak (kajmak) ve tütsülenmiş kuru et (suho meso) oldu. Kayseri pastırmasını andıran kuru et özel olarak zikredilmeye değer. Bu et öylesine çok tüketiliyor ki, Bosna’nın kırsal bölgelerinde hemen hemen her evin bahçesinde sadece et tütsülemek için küçük kulübeler yapılmış. Şehir Pazarı’nda çeşitli kalitede kuru et bulmak mümkün. Bir Kayserili olarak alıştığımız pastırma tadını bulduğumuz için özellikle kahvaltılarda bu eti eksik etmiyorduk, hatta Türkiye’ye bile getirdik.

Aliya İzzetbegoviç'in evi

Aliya İzzetbegoviç’in evi

Saraybosna’ya 2013 yılında gittiğimiz günün akşamında çok özel bir yeri ziyaret etme fırsatımız oldu. Burası Bosna Hersek’in ilk Cumhurbaşkanı Aliya İzzetbegoviç’in vefat ettiği 2003 yılına kadar yaşadığı evi idi. Alt katı Bosna Hersek ile İlişkileri Geliştirme Merkezi (BİGMEV) tarafından kullanılan mütevazı evin üst katında merhum Aliya’nın özel eşyaları bulunuyor. Onun yaşadığı ve çalışmalarını yaptığı evi görmek, bahçesinde elleriyle diktiği ağaçtan elma koparıp yemek bizim için müstesna bir tecrübe oldu.

Kovaçi Şehitliği’nde Aliya’nın kabri

Kovaçi Şehitliği’nde Aliya’nın kabri

Bu büyük devlet adamı, şehitlerin arasında mütevazı bir mezara defnedilmek istediğini vasiyet ettiği için bugün Saraybosna’nın merkezindeki Kovaçi Şehitliği’nde, vasiyetine uygun şekilde son derece mütevazı bir mezarda yatıyor. Mezar taşına kendisinin “Yüce Yaradan’a yemin ederim ki köle olmayacağız” sözü nakşedilmiş. Şehirdeki birçok mezarlıktan biri olan Kovaçi Şehitliği (Šehidsko Mezarje Kovači), merhum Aliya İzzetbegoviç’in ve diğer şehitlerin ruhuna Fatiha okumanın yanında, Bosna Savaşı’nın ne büyük kayıplara yol açtığını anlamak adına da muhakkak ziyaret edilmesi gereken bir yer. Hepsinin ölüm tarihi Bosna Savaşı yılları olan gencecik bedenlerin istirahatgâhı burası. Allah’ın rahmeti başta Aliya, bütün şehitlerin üzerine olsun.

Kovaçi Şehitliği'nde Osmanlı mezar taşları

Kovaçi Şehitliği’nde Osmanlı mezar taşları

Şehitliğin sınırlarına bitişik tepelerde bir Mevlevi Tekkesi (Mevlevijska Tekija) ile Sarı Tabya (Žuta Tabija) denilen savunma binası var. Sarı Tabya’nın kardeşi sayabileceğimiz Beyaz Tabya (Bijela Tabija) ise biraz daha ötede, meskûn bölgenin bittiği bir noktada yer alıyor.

Umut Tüneli'nin girişi olan ev

Umut Tüneli’nin girişi olan ev

Bosna Savaşı’nın sembol mekânlarından birini, Umut Tüneli’ni (Tunel Spasa) görmek için merkezden birazcık uzaklaşmak gerekiyor. 1992 ve 1995 yılları arasında yoğun Sırp ateşi altında kalan, günde binlerce bombanın düştüğü ve giriş-çıkışın olmadığı şehirde her şeye rağmen yaşama umudunu diri tuttuğu için “Umut Tüneli” denmiş buraya. Bir aileye ait evin avlusundan başlayıp havaalanına kadar uzanan 800 metrelik tüneli gönüllüler dört ayda kazmış.

Umut Tüneli

Umut Tüneli

1 metre genişliğinde ve 1,60 metre yüksekliğindeki tünelin bugün 20 metrelik kısmı ziyarete açık. Havaalanı BM güçleri tarafından kontrol edildiği için o dönemde çok sayıda insanın giriş-çıkışının yanı sıra cephane, gıda ve sağlık malzemeleri de bu tünel aracılığıyla şehre girebilmiş. Sırpların uzun süre varlığını fark edemedikleri Umut Tüneli’nin giriş noktası olan evin duvarlarındaki kurşun izlerine o günlerin canlı şahidi oldukları için dokunulmamış.

Vrelo Bosne

Vrelo Bosne

Savaş atmosferinden biraz uzaklaşmak için Saraybosna’nın en güzel mesire yerinden bahsedelim. İgman Dağı’nın eteklerinde, Ilıca (Ilidža) bölgesinde bulunan “Bosna Irmağı’nın kaynağı” anlamındaki Vrelo Bosne, her yerden içme sularının kaynadığı, yüzlerce yıllık ağaçların ve yeşilliğin içerisinde, çeşit çeşit kuşların cıvıltılarını işiterek huzur bulabileceğiniz bir coğrafya parçası. Her taraftan gürül gürül akan dereler, Kur’an’ın birçok ayetinde cenneti tasvir için kullanılan “altından ırmaklar akan” ifadesini çağrıştırır gibi. Vrelo Bosne’ye gelip buradaki güzellikleri temaşa etmeden, yürüyüş yapmadan, oturup dinlenmeden yapılan bir Saraybosna seyahati kesinlikle eksik kalacaktır.

Vrelo Bosne'de mutlu bir kuğu ailesi

Vrelo Bosne’de mutlu bir kuğu ailesi

Yeşilliği, akarsuları ve serin havası dolayısıyla Ilıca semti uzunca bir süredir Arapların ilgi alanında. Arap ülkelerinden birçok aile burada ev satın alarak ya da kiralayarak yaşamaya başlamış. Son Vrelo Bosne ziyaretimizde bu ilgiyi daha net gördük. Orada burada çimlere örtü sererek piknik yapan çok sayıda Arap aile vardı. İnsanın gözünü rahatsız eden, özellikle Boşnakların pek alışık olmadıkları nahoş bir görüntü.

Saraybosna sokakları

Saraybosna sokakları

Söylemeye hacet var mı bilmem ama Saraybosna bu anlattıklarımızdan ibaret değil. Tarihse tarih, tabiatsa tabiat; günlük hayata dair ise görülecek, daha doğrusu yaşanacak çok şey var burada. Havasını ciğerlerinizin en derinine çekmekten, sokaklarında kaybolmaktan, insanlarıyla sohbet etmekten, sevdanın türküsü “sevdalinka”ları dinlemekten keyif alacağınız bir şehir. Birkaç günlük turistik programla yetinmeyip tekrar tekrar geldik ve daha uzun kalarak bütün bunları ve daha fazlasını yapabilmeye fırsat aradık biz de. Yabancısı asla olmadığımız hissini en derinden duya duya…

8 Yorumlar

  1. Mikail

    2002 yılında bir yıl yaşadığım ve bütün şehirlerini gezdiğim Bosna’ya yeniden gitmiş gibi hissettim. Fotoğraflar ve yazı üslubu gayet güzel. İlk fırsatta yeniden ziyaret etmem gerektiğine inanıyorum. Ellerine ve emeğine sağlık. Diğer gezi yazılarını bekliyorum.

    Yanıtla
    • GezmeKeyfi

      Bosna insanda alışkanlık yapar. Bir kere gitmek asla yetmez, tekrar gitmek ister insan. İnşallah sen de yine gidersin. İlgine teşekkürler…

      Yanıtla
  2. Halil Severcan

    Birlikte gezmiş gibi oldum. Çok samimi ve sade bir anlatımla gezip gördüğünüz yerlerle bütünleşmeniz ayrı bir güzellik. Rabbim ömrünüzü bereketli, sağlığınızı daim eylesin.

    Yanıtla
    • GezmeKeyfi

      Çok teşekkürler Halil abi. Selamlarımla…

      Yanıtla
  3. GezmeKeyfi

    Beğenmenizden çok mutlu oldum. İlginize teşekkür ederim.

    Yanıtla
  4. Anonim

    Çok özel ve güzel bir seyahat yazısı olmuş. Sade ve samimi bir dil. Beraber geziyor gibi bir anlatım. Belki oraları görmüş olmanın da tesiriyle hissederek okudum. Resimler de anlatıma canlılık katmış. Teşekkürler Sayın Valim.

    Yanıtla
  5. Melike GÜL

    Sandıktaki yazılara bayıldım… Arapların yaptığı yeni camileri ve Tütsülenmiş kuru ette çemen var mı merak ettim:)))

    Yanıtla
    • GezmeKeyfi

      Arapların yaptırdığı camiler gösterişli ama estetiksiz beton yapılar. Tütsülenmiş ette çemen yok. Hafif tütsü tadı olmakla birlikte bizim pastırmaya çok yakın. Bir Kayserili olarak bizim kalite kontrolümüzden geçti ?

      Yanıtla

Bir İçerik Gönder

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir