Belçika Gezi Rehberi

Avrupa’nın başkenti…

BELÇİKA

13 Mart 2021

Belçika, resmi adıyla Belçika Krallığı, nüfus ve yüzölçümünün küçüklüğüne rağmen Avrupa’nın etkili devletlerinden biri. Bunda başta Avrupa Birliği (AB) ve NATO olmak üzere birçok uluslararası kuruluşa ev sahipliği yapmasının rolü inkâr edilemez. Özellikle AB’nin oluşumundaki kayda değer rolü, Belçika’yı bu kuruluşun merkezi haline getirmiş.

Kraliyet Sarayı

Kraliyet Sarayı

Küçük devletleri anlatırken hep bizim Konya ile mukayese etmek akla geliyor. Üstelik Konya, bünyesinden bir de Karaman ilini çıkararak küçülmüş. İşte Belçika’nın yüzölçümü, küçülmüş olan Konya’nın ancak dörtte üçü kadar, nüfusu ise 11,5 milyon civarında. Bu nüfus içerisinde Hollandalıların akrabası olan Flamanlar, Fransızların akrabası olan Valonlar, bir de küçük oranda Almanlar var. Dolayısıyla ülke genelinde yerine göre üç resmi dil mevcut.

Anvers'te dünya savaşları hatırasına dikilmiş anıt

Anvers’te dünya savaşları hatırasına dikilmiş anıt

Belçika’da 250 bin civarında Türk vatandaşı yaşıyor. Bunların bir bölümünün aynı zamanda Belçika vatandaşı olduğunu, seçimler sonucunda federal ve bölgesel parlamentolarda ve yerel yönetimlerde görev aldıklarını da belirtelim. Mesela ziyaretlerimin birinde tanıştığım Brüksel Bölge Hükümeti’nin bir bakanı, orada yerleşik Türklerden idi.

Brüksel'deki Büyük Meydan gece bir başka güzel...

Brüksel’deki Büyük Meydan gece bir başka güzel…

Ülke kozmopolit etnik yapısı dolayısıyla üç ana bölgeden oluşan bir federasyon şeklinde yönetiliyor: Flaman bölgesi, Valon bölgesi ve Brüksel-Başkent bölgesi. Geçmişte Valonlar çoğunlukta iken son dönemlerde Flaman nüfus çoğunluğa sahip olmuş. Özellikle Flaman ve Valon toplumları arasındaki huzursuzluklar ülkenin ikiye bölünmesi tartışmalarını alevlendirse de, reel-politik ve menfaat hesapları bunu hep erteletiyor.

Anvers'in Meryem Ana Katedrali

Anvers’in Meryem Ana Katedrali

Bu küçük ülkenin bugün dünyanın 25. büyük ekonomisi ve kişi başına düşen milli gelirin 50 bin dolar seviyesinde olmasının çok çeşitli sebepleri var şüphesiz. Ama bunda Belçika’nın sömürgeci geçmişinin büyük rolü yadsınamaz. Gerçekten de Belçika, diğer birçok Avrupa ülkesi gibi, kendi toprakları dışında kurduğu kolonilerden elde ettiği zenginliğin üzerinde oturuyor.

Kanallar dolayısıyla Brugge "Kuzeyin Venedik'i" diye anılıyor

Kanallar dolayısıyla Brugge “Kuzeyin Venedik’i” diye anılıyor

Sömürgeciliğin getirisini sadece maddi zenginlikle sınırlama hatasına düşmemek lazım. Gerek çok bilinen “eski tip kolonyalizm”, gerekse başkasının vatanı üzerinde operasyon yapmak şeklinde özetlenebilecek olan “yeni tip kolonyalizm”, sömürgeci toplumlara maddi zenginlikten çok daha fazlasını veriyor. Bu ülkelerdeki hepimizin gıpta ettiği demokrasinin, insan hak ve hürriyetlerinin, medeniyetin, refahın, güçlü sosyal devletin… hiç şüphesiz bir bedeli var. Bu bedeli ise çoğu zaman başkaları ödüyor.

1989'dan yadigâr analog bir resim: Adalet Sarayı'nın ihtişamı bir mesaj mı taşıyor?

1989’dan yadigâr analog bir resim: Adalet Sarayı’nın ihtişamı bir mesaj mı taşıyor?

Belçika’nın Sahra Altı Afrika’da Ruanda ve Burundi’de kurduğu bir manda yönetimi var. Ama asıl büyük sömürgecilik faaliyetini 1870’lerden itibaren Kongo’da gerçekleştiriyor. Hem de çok ilginç bir yöntemle: Belçika Kralı II. Leopold, Kongo topraklarını kendi kişisel mülkü ilan ediyor. Daha ilginç olan ise, Berlin Konferansı 1885’te bu kararı tescil ediyor. Böylece II. Leopold, sırtını dayadığı bu uluslararası destekle Kongo topraklarını “anasının ak sütü gibi helal” sayıyor. Bu kararla Kongo’nun sadece arazisi ve doğal kaynakları değil, insanları da Belçika Kralı’nın şahsi malı oluyor. Bundan sonra zulüm dönemi başlıyor. 10 milyon insanın ölümü ve uluslararası tepkiler neticesinde 1908 yılında II. Leopold “kişisel mülk” sevdasından vaz geçmek zorunda kalıyor. Ama Kongo 1960’a kadar Belçika’nın sömürgesi olmaya devam ediyor.

Anvers Katedrali'nin karşısındaki bu meydanda eskiden eldiven satıldığı için buraya Eldiven Pazarı (Handschoenmarkt) adı verilmiş

Anvers Katedrali’nin karşısındaki bu meydanda eskiden eldiven satıldığı için buraya Eldiven Pazarı (Handschoenmarkt) adı verilmiş

Belçika, benim geçmişte –tam sayısını hatırlayamıyorum– defalarca gittiğim ülkelerden biri. Seyahatlerimin tamamında Brüksel’e gittim, ama programlarımın müsait olduğu zamanlarda Brugge, Anvers ve Gent’i de ziyaret ettim.

Brugge'de açık alanda buz pateni keyfi

Brugge’de açık alanda buz pateni keyfi

İlk ziyaretimi 1989 yılında İngiltere çıkışlı ve sekiz ülkeyi kapsayan turistik seyahatte yapmıştım. Sonraki gidişlerim daha ziyade AB çalışmaları dolayısıyla idi. AB ile yürütülen ve “Tarama Süreci” adı verilen çalışmalarda devletin farklı kurumlarından gelen Türk heyetinin başkanlığını yaptığım zamanlar oldu. Hafta boyu süren bu toplantılarda ben sabit, heyetin diğer üyeleri konusuna göre dönüşümlü olarak katılıyordu. Heyet denince 3-5 kişiden bahsetmiyorum, 80-90 kişi ile Brüksel’e adeta çıkarma yapıyorduk.

Bir Gent akşamı...

Bir Gent akşamı…

BRÜKSEL

Başkent Brüksel, Flaman bölgesi ile çevrelenmiş olmasına karşılık nüfusun büyük çoğunluğunun Valon olduğu bir kent. Bu sebepten yolda yürürken kulağınıza gelen konuşmaların çoğu Fransızca. Ama ülkenin diğer bölgelerinde olduğu gibi okullarda her iki dil de öğretiliyor; tabelalar da genellikle iki dilli. Şehrin adı Fransızca’da Bruxelles, Flamanca’da ise Brussel olarak geçiyor.

Brüksel'deki en büyük park olan Ellinci Yıl Parkı'ndaki Zafer Takı

Brüksel’deki en büyük park olan Ellinci Yıl Parkı’ndaki Zafer Takı

Bu şehri anlatırken iki farklı Brüksel’den bahsetmek mümkün. Bunlardan biri şehrin geleneksel dokusunun ön plana çıktığı, tarihi binalarla süslü “turistik” Brüksel. Diğeri ise Avrupa Birliği ve diğer uluslararası kuruluşların meydana getirdiği “bürokratik” Brüksel.

Anvers'te "Bit Pazarı"

Anvers’te “Bit Pazarı”

Bu ikincisine özellikle değinmek gerekiyor, çünkü uluslararası kuruluşlar bu şehrin hem kimliğini şekillendiriyor, hem de ekonomisine hatırı sayılır katkıda bulunuyor. Mesela AB kurumlarının yoğunlukla bulunduğu bölge “Avrupa Mahallesi” adını almış. Buralarda daimi olarak çalışan çok sayıda “uluslararası memur”a ilave olarak her gün toplantı ve görüşmeler için gelip giden binlerce insan söz konusu. Avrupa Mahallesi’nin tipik görüntüsü takım elbise ve kravatlı, ellerinde evrak çantası, oradan oraya koşuşturan adamlar. Bir de cam kaplı dev binalar.

Brüksel'deki Büyük Meydan'dan bir köşe

Brüksel’deki Büyük Meydan’dan bir köşe

AB konusunda çalışırken fark ettiğim bir konu da şu: Bu kuruluşların çalışmalarında lobi faaliyetleri önemli bir yer tutuyor. Dolayısıyla Brüksel’de lobi işleriyle uğraşan çok sayıda kişi ve kuruluş var. Örnek olması bakımından söylüyorum, yıllar önce bir hafta süreyle Brüksel ve Lahey’de bir Avrupa Birliği Staj Programına katılmıştım. Bu kapsamda görüştüğüm kişilerden biri, oğluyla birlikte Brüksel’de kiraladıkları bir evde hem yaşayan, hem de lobi faaliyetleri yürüterek para kazanan yaşlıca bir İngiliz idi. Lehinde lobi yaptığı gruplar AB üyesi ülkelerdeki polis memurları, bir de –yanlış hatırlamıyorsam– veteriner hekimler idi.

Brüksel'in simgelerinden biri haline gelen İşeyen Çocuk heykeli. Bazen çıplak, bazen de o günün anlamına uygun bir kıyafete bürünüyor.

Brüksel’in simgelerinden biri haline gelen İşeyen Çocuk heykeli. Hakkında çeşitli rivayetler var. Bazen çıplak, bazen de günün anlamına uygun bir kıyafete bürünüyor.

Bütün bunları üst üste koyduğumuzda, diğer uluslararası örgütleri bir yana bıraksak bile sadece AB’nin Belçika’ya çok ciddi ekonomik girdi sağladığını görürüz. Bunların oluşturduğu katma değer Belçika ekonomisi için çok büyük anlam taşıyor.

Türkiye olarak biz de kendi şehirlerimizi daha çok sayıda uluslararası kuruluşun merkezi yapabilecek o kadar çok avantaja sahibiz ki… Sadece ekonomik değil, onun çok ötesinde getirileri olacak bir mesele bu. Üstelik bunun için çok şey gerekmiyor. Biraz vizyon, bir başlangıç bütçesi, ama mutlaka aksiyon.

Brugge Eylül ayında da çok güzel...

Brugge Eylül ayında da çok güzel…

Turistik Brüksel’e dönersek, burası bir büyük meydanın etrafında şekillenen tarihi bir bölge. Ziyaretini sadece bu bölge ile sınırlandırmak isteyen biri için bir günde dolaşılabilecek bir semtten ibaret. Ama biraz daha etrafa açılmak, müzelerde ve tarihi eserlerin çevresinde daha geniş zaman geçirmek isteyenler elbette bu süreyi uzatmak durumunda.

Brugge Katedrali'nin duvarlarında tanıdık semboller...

Brugge Katedrali’nin duvarlarında tanıdık semboller…

Bu yazıda şehirlerin gezilecek yerlerini sıralamak niyetinde değilim. Bununla birlikte Brüksel’de birkaç nokta var ki zikretmezsem olmaz.

Büyük Meydan

Büyük Meydan

Bir Brüksel gezisinin olmazsa olmazı Büyük Meydan (Grand Place/Grote Markt). Burası Avrupa’daki tarihi meydanların en güzellerinden biri. Bir pazar yeri olarak başlayan yapılaşma, zaman içerisinde şehrin idari merkezine dönüşmüş.

Büyük Meydan'da Belediye Binası

Büyük Meydan’da Belediye Binası

Yıl içerisinde festivallere ve diğer etkinliklere sahne olan Büyük Meydan, dantelleri ile de meşhur Brüksel’in dantel gibi işlenmiş bir meydanı. Başta turistler olmak üzere herkesin buluşma noktası. Gündüzü kadar gecesi de cıvıl cıvıl.

Kral'ın Evi için "dantel gibi işlenmiş" benzetmesi hiç de haksız sayılmaz.

Kral’ın Evi için “dantel gibi işlenmiş” benzetmesi hiç de haksız sayılmaz.

Meydandaki en gösterişli binalar 15. yüzyıl yapımı Belediye Binası (Hôtel de Ville/Stadhuis) ile 16. yüzyıl yapımı Kral’ın Evi (Maison du Roi/Broodhuis). Her ikisi de Gotik tarzda yapılmış. Bunların dışında gerek konut olarak, gerekse başka amaçlarla inşa edilmiş birbirine bitişik çok sayıda bina meydanı çevreliyor.

St. Hubert Galerisi

St. Hubert Galerisi

Brüksel’de bir de Türk Mahallesi var. Bu ülkeye işçi olarak gelen Türkler, aradan geçen zaman içerisinde Brüksel’in merkezi yerindeki Schaerbeek (Schaarbeek) semtinde yoğunlaşarak burasını Türkiye’nin adeta bir uzantısı haline getirmişler. Camileri, lokanta ve kahvehaneleri, market ve mağazaları ile bu semt neredeyse tamamen Türkleşmiş. Nüfusun çoğunluğunu Afyon Emirdağlılar teşkil ediyor. Aynen İsveç’te Konya Kulu’dan gidenlerin kolonileştikleri gibi.

Brüksel'de bir sokak

Brüksel’de bir sokak

Brüksel’e ilk gidişlerimde toplantılarım AB kurumlarında olduğu için daha ziyade Avrupa Mahallesi’ndeki otellerde konaklıyordum. Türk Mahallesini keşfettikten sonra artık buraya taşındım. Bir keresinde kalacağım otele geçmeden önce bir şişe su almak istedim. Lakin Brüksel’deki suların tadına alışık olmadığım için nispeten bizim damak tadımıza uygun bir markayı bulma ümidiyle bir markete girdim. Bir de ne göreyim? Şişe şişe Erikli suları arzıendam etmiyor mu? Meğer orası bir Türk’ün marketiymiş.

Brüksel'in Büyük Meydanı'nda konser zamanı

Brüksel’in Büyük Meydanı’nda konser zamanı

Belçika’ya bir seyahatim Ramazan ayına denk gelmişti. Bizim vatandaşlar Türk Mahallesi’ndeki bir meydana iftar çadırı kurmuşlar, hem topluca iftarlarını açıyorlar, hem de devamında şarkılı, türkülü, ilahili konser dinliyorlardı. Ben de Büyükelçimiz ve bazı dostlarla bu iftarlardan birine katılmıştım. Tabii bu programlar için gerekli izinler alınıyormuş.

Anvers Belediye Binası

Anvers Belediye Binası

Brüksel’in görülmesi gereken yerlerini fotoğraflara emanet ederek Belçika’da gittiğim diğer şehirlere geçmek istiyorum.

Brugge'den bir görünüm

Brugge’den bir görünüm

BRUGGE

Brugge (Bruges) Ortaçağ’daki görünümünü günümüze taşımayı başarmış bir kent. Brüksel’de olduğu gibi bir Büyük Meydan’ı ve etrafında dantel gibi işlenmiş binaları var.

Brugge kanalları

Brugge kanalları

Bununla birlikte Brugge’u daha özel kılan şey, Venedik ve Amsterdam’dakilere benzeyen kanallar. Bu özelliği dolayısıyla Brugge’a “Kuzeyin Venedik’i” yakıştırması yapılıyor. Kanallar eskiden beri taşımacılıkta kullanılıyor. Turistik tekne turları da mevcut.  İlk gittiğim 2002 yılında Brugge, Avrupa Kültür Başkenti olmanın gurur ve heyecanını yaşıyordu.

Anvers'in Büyük Meydanı'nda Silvius Brabo Anıtı ve arka planda Meryem Ana Katedrali

Anvers’in Büyük Meydanı’nda efsaneye göre şehri devden kurtaran Romalı asker Silvius Brabo’nun Anıtı ve arka planda Meryem Ana Katedrali

ANVERS

Anvers (Antwerpen/Antwerp), Scheldt Nehri’nin Kuzey Denizi’ne açıldığı bölgede bulunan bir şehir. Avrupa’nın en büyük limanlarından birine sahip. Burada da görünümüyle diğerlerini andıran bir Büyük Meydan var.

Bir Ortaçağ eseri olan Het Steen, yani Taş Kale

Bir Ortaçağ eseri olan Het Steen, yani Taş Kale

Anvers’e ilk olarak bir Temmuz günü Brüksel’den trenle gidip dönmüştüm. O gün Avrupa’da son 30 yılın en sıcak günü yaşandı. Buna rağmen orada burada siyah kıyafetler içerisinde çok sayıda Yahudi görünüyordu. Kadınlar ve kız çocukları kalın siyah çoraplar giymişti. Fötr ya da kipalı, lüle saçlı küçük erkek çocuklar da kalın kıyafetler içindeydi. Bu kadar Yahudi’nin bu kentte ne yaptıklarını sonradan öğrendim. Meğer Anvers öteden beri dünyanın en önemli elmas işleme merkezi ve en büyük elmas borsasının bulunduğu yer imiş. Bu sektör ise Yahudilerin elindeymiş.

Gent'ten görünüm

Gent’ten görünüm

GENT

Gent (Ghent/Gand), Belçika’da değineceğim son yer. Burası Ortaçağ’ın mirasını gözler önüne seren bir diğer şehir. Gent’e sadece bir kez, o da bir akşam vakti gittim. Aydınlatılan tarihi binaların gece görüntülerinin de oldukça güzel olduğunu söyleyebilirim.

Brüksel'e gittiğinizde bir festivale denk gelme ihtimaliniz çok yüksek

Brüksel’e gittiğinizde bir festivale denk gelme ihtimaliniz çok yüksek

HÂSIL-I KELÂM

Sonuç olarak AB kurumlarına ev sahipliği yapmasından dolayı Avrupa’nın Merkezi sayılan Belçika, Avrupa’nın birçok yerinden kolay ulaşılabilir olması sayesinde de bu nitelemeyi hak ediyor. Karadan Hollanda, Almanya, Lüksemburg ve Fransa, denizden ise İngiltere’nin yakın komşusu. Hal böyle olunca bir ziyaretçi için birçok farklı güzergâh planlamasına imkân sağlıyor. Ortaçağ’dan bugüne bir tarih yolculuğu yapmak ve berrak bir “Avrupa” resmi görmek isteyenler için güzel bir seyahat rotası…

7 Yorumlar

  1. F.T

    ⭐️⭐️??

    Yanıtla
  2. Mehmet Dönmez

    Tebrik ediyorum Sayın Valim.
    Yine güzel bir yazı.
    Hayalen sizinle gezmiş olduk.
    Genellikle Belçika deyince Avrupa Mahallesi (AB ve NATO binalarının) resimleri görülür.
    Tarihi dokunun bu kadar yoğun olduğunu bilmiyordum.
    Bir de sömürgeciliğinin bu kadar vahşi olduğunu bilmiyordum.
    Belçika kentlerinin harcında epey Afrikalı kan ve gözyaşı var anlaşılan.
    Elinize ve gönlünüze sağlık.
    Teşekkürler Sayın Valim.

    Yanıtla
    • GezmeKeyfi

      Kıymetli Abim, sizin de gönlünüze sağlık. Bildiklerinizin üzerindeki tozu silkeleyip bir parça da yeni bilgi verebildiysem ne mutlu bana. Selamlarımla…

      Yanıtla
      • Anonim

        Estağfirullah

        Yanıtla
  3. alimbarut@gmail.com

    Güzel olmuş her zamanki gibi. Emeğine, kalemine sağlık..
    Bu sefer Yozgatlılara rastlamışsın. epeyce bahsetmişsin memnun oldum. Schaarbeck’te Afyonkarahisar – Emirdağlılardan söz ediyorsun. Emirdağ’a nerden gelmişler diye sorsaydın Yozgat cevabını alacaktın. Emirdağ’ın en az 20 köyü Yozgatlı… Yozgat – Emirdağ, Emirdağ – Brüksel yolu var. Bizim türkücü Kubat Schaarbeck te doğan bir kişi. Bende orada abisi ile karşılaştım. Hükümetteki bakanda buralılardan.
    Yozgatlılardan kaçamazsın..
    (Benimki laf olsun torba dolsun kabilinden)
    Tekrar tebrik ediyorum, yeni yazıları bekliyorum. selamlarımla….

    Yanıtla
    • GezmeKeyfi

      Sevgili Ağabeyim, Emirdağlıların Yozgat menşeli olduklarını bilmiyordum. Öğrenmiş oldum. İlgine teşekkürler. İnşallah yeni yazılar sırada…

      Yanıtla

Bir İçerik Gönder

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir