Özbekistan Gezi Rehberi
BUHARA

Poy-i Kalon Kompleksi
4 Kasım 2023
Buhara İpek Yolu’nun önemli duraklarından biri. Tarihi çok eskilere uzansa da bu şehri parlatıp asıl kimliğine kavuşturan şey tıpkı Semerkant’ta olduğu gibi Türk-İslam medeniyeti olmuş.

Buhara’nın her yeri tarih kokuyor…
Semerkant bölgesini de sulayan Zerefşan Nehri Buhara’nın kurulduğu topraklara bereket getiriyor. Şehrin civarı verimli tarım arazileri ile çevrili. Geçtiğimiz güzergâhlarda çok geniş alanları kaplayan modern meyve ve sebze bahçeleri gördük.

Ark Kalesi’nin içinde yer alan cami
Kentte yüksek katlı binalar yok denecek kadar az. Apartman çılgınlığı henüz bu güzel beldeye sirayet etmemiş.

Samaniler Devleti’nin kurucusu İsmail Samani’ye ait türbe. Fırtınaların getirdiği kumun içinde kaldığı için 10. asırdan bugüne kadar ayakta kalabilmiş.
Buhara’nın gezilip görülecek yerleri muhtelif semtlere dağılmış. Bununla birlikte şehrin çok büyük olmaması bunların çoğunu yürüyerek dolaşmaya imkân veriyor.

Kalon Camii ve 12. asırdan miras Minaresi
Kentin en önde gelen ziyaret yeri Poy-i Kalon Kompleksi. Burada bulunan Kalon (Kalan) Camii aynı zamanda Cuma Camii olarak da anılıyor. İlk olarak 12. asırda yapılan cami zamanla yıkılınca 16. asırda bugünkü cami inşa ediliyor. 10 bin kişinin aynı anda ibadet edebildiği dev bir mabed burası. İmam Buharî’nin bir süre bu camide ders verdiği rivayet ediliyor. Biz de bir cuma günü Buhara’da bulunduğumuz için cuma namazını bu camide kılmak nasip oldu.

Kalon Camii’nin dıştan görünümü
Caminin ana gövdesinden ayrı inşa edilmiş olan minaresi tek başına Buhara’nın en önemli görsel değerlerinden biri: Kalon (Kalan) Minare. “Kalon” Özbekçe’de “uzun, büyük” gibi anlamlara geliyor. Gerçekten de minare 45,6 metre yüksekliği ve 9 metre taban çapı ile adını hak edecek cesamette. Her biri diğerinden farklı halka halka desenlerden oluşuyor.

Poy-i Kalon’u bir de gece görmek gerek…
Minare inşa edildiği 1127 yılından beri ayakta. Rivayet o ki Buhara’yı zapt eden Cengiz Han minareye bakayım derken yere düşürdüğü miğferini almak için eğilmiş. Sonra da “önünde eğildiği” bu minarenin “canını” bağışlamış. Böyle bir olay vuku bulmuş mudur bilinmez ama tarih biraz da efsane demek değil midir?

Mir Arab Medresesi
Poy-i Kalon Kompleksi’ni oluşturan son yapı Mir Arab Medresesi. 1530-1536 yılları arasında inşa edilen medrese, süslü ve büyük taç kapısı, turkuaz renkli iki kubbesi ve iki katlı yapısı ile bölgenin tipik mimari üslubunu yansıtıyor.

Semerkant gibi Buhara’da da Uluğ Bey Medresesi var
Buraya çok yakın bir mesafede karşı karşıya inşa edilmiş iki medrese bulunuyor. Bunlardan Uluğ Bey Medresesi Semerkant’ın Registan Meydanı’ndaki Uluğ Bey Medresesi ile aynı tarihlerde, 1414-1422 yıllarında yapılıyor. Sultan ve âlim Uluğ Bey her iki kentte birer medrese inşa ettirerek buralarda matematik, fizik, astronomi gibi alanlarda eğitim verilmesini sağlıyor.

Abdulaziz Han Medresesi’nin bir parça bakıma ihtiyacı var
Karşısında bulunan Abdulaziz Han Medresesi bir 17. yüzyıl eseri. Uluğ Bey Medresesi’ne göre daha gösterişli inşa edilse de bugün özellikle iç kısımlarında epeyce bakım ihtiyacı var. Bu medresenin içinde hediyelik eşya dükkânlarına ilaveten ağaç oyma sanatının sergilendiği bir de müze yer alıyor.

Leb-i Havz Kompleksi’ne ismini veren havuz
Buhara’nın merkezinde bulunan Leb-i Havz Kompleksi çok sayıda tarihi eserin yoğunlaştığı bir alan. Havuz haline getirilmiş bir su kaynağının etrafına serpiştirilmiş bu eserler külliye mantığı ile, yani bir bütünü oluşturan parçalar şeklinde inşa edilmiş.

Nadir Divan Bey Medresesi’nin içinde halk dansı gösterisi
Bu yapılardan 16. yüzyıl yapımı Kökeldaş Medresesi ve 17. yüzyıl yapımı Nadir Divan Bey Medresesi günümüzde turistik dükkân ve kafelere ev sahipliği yapıyor. Nadir Divan Bey Medresesi’nde bazı akşamlar Özbek halk danslarının sergilendiği müzikli eğlence programları düzenleniyor. Bunlardan birine biz de dâhil olduk, böylece o da eksik kalmadı.

Buhara’nın Nasreddin Hocası
Bu medresenin önünde bize tanıdık gelen bir halk kahramanının heykeli var: Nasreddin Hoca. Bizdeki ile aynı kişi midir bilinmez ama Özbeklerin Nasreddin Hocası da tıpkı bizimki gibi ince nükteleriyle insanları güldüren bir figür. Lakin heykeldeki Hoca bizim Hoca kadar tonton ve sevimli değil. Üstelik, olacak şey değil, eşeğine de düz binmiş…

Çukurdaki cami: Magoki Attari
Leb-i Havz Kompleksi’nde bulunan Magoki Attari Camii zemin seviyesinden daha aşağıda yer alıyor. Adındaki “magoki” de “çukurdaki” manasına geliyor. İlk yapımı 12. asra uzanan caminin eski bir Zerdüşt tapınağının yerine inşa edildiği düşünülüyor.

Tarihi mekânlarda faaliyet gösteren ticarethaneler
Bu kompleksi tamamlayan ve iş kollarına göre ayrılan çarşılar da var. Ayrıca han, hamam, kervansaray gibi çeşitli yapılar kompleksi ziyaretçiler için cazip kılıyor.

Çor Minor Medresesi
Buraya yürüme mesafesinde bulunan Çor Minor (Dört Minare) Medresesi ilginç tarzıyla dikkat çeken bir eser. 1817 yılında zengin bir tüccar tarafından yaptırılmış. Dört kızı olan tüccar, şekilleri benzemekle birlikte üzerlerindeki desenleri farklı olan dört minarenin her birini bir kızı adına inşa ettirmiş. Fena fikir değil, bir taşla dört kuş…

Ark Kalesi’nin ana girişi
Şimdi Buhara’nın bir diğer sembolüne, Ark Kalesi diye adlandırılan Buhara Kalesi’ne gidelim. Buhara düzlük bir alanda bulunduğu için kale dolgu yapılarak yükseltilen bir zemine inşa edilmiş. Kerpiç ve tuğladan mamul kalenin ilk inşası milattan önceki 1. yüzyıla kadar gidiyor. Çok kereler restore edilen kalenin 20 metre yüksekliğe ulaşan surları en son 19. yüzyılda yenilenmiş.

Kale surları
Kalenin mevcut bölümleri birçok başka kentte görülen türden bir “iç kale” hüviyeti taşıyor. Yani devlet yöneticilerinin, ailelerinin, çalışanların ve askerlerin yaşadığı bir mekân. Dolayısıyla kale ikametgâh, kabul salonları, yönetim ofisleri, cami, ahır gibi bölümlerden oluşuyor. Bunların çoğu günümüzde müzeye dönüştürülmüş.

Ark Kalesi’nde Taşkent’ten gezmeye gelen amcalarla Türkçe sohbet
Buhara Kalesi yerli ve yabancı turistlerin akınına uğruyor. Biz de Özbekistan’ın muhtelif yerlerinden gelmiş ziyaretçilerle ayaküstü sohbetler yaptık.

Bolo Havz Camii
Kaleyi ziyaret ettikten sonra kalenin ana giriş kapısının tam karşısındaki Bolo Havuz (Çocuk Havuzu) Camii karşılıyor sizi. 1712’de yapıldıktan sonra uzun yıllar cuma camii olarak hizmet veren camii, ana gövdeden ayrı minaresi, süslü eyvanındaki 20 ahşap direk ve önündeki havuzla görmeye değer bir eser.

Buharalı bu amca uzun yıllardır eski usulle kâğıt imal ediyor
Buhara’nın merkezinde bu anlattıklarımdan çok daha fazlasını gördük. Yazıyı uzatmamak adına eserlerin bir kısmını fotoğraflara havale ederek şimdi de kent merkezinden biraz uzaklaşalım.

Yazlık sarayın gösterişli odalarından biri
Sitara-i Mahi Khosa Sarayı, Buhara’nın son emirlerinden Nasrullah Han tarafından yazlık saray olarak yaptırılmış. Sarayın adını da çok sevdiği karısına atfen “aya benzeyen yıldız” olarak belirlemiş. Saray ağırlıklı olarak St. Petersburg’daki eserler örnek alınarak Batı tarzında inşa edilmiş. Birbirinden süslü oda ve salonlarında bugün o döneme ait eserler sergileniyor. Saray 1917’de tamamlanıyor lakin Han’a ve ailesine yâr olmuyor. Üç yıl sonra Bolşevikler Buhara’yı ele geçirince Han kaçmak zorunda kalıyor.

Bahâeddin Nakşibend’in kabri
Kent merkezine 10 km mesafedeki Kasrıârifân köyünde Nakşibendî tarikatının kurucusu Bahâeddin Nakşibend’in kabri yer alıyor. Şah-ı Nakşibend olarak da anılan bu büyük mutasavvıf 1318 yılında doğduğu bu köyde 1389 yılında vefat ediyor. Kabri bildiğimiz türbe şeklinde yapılmamış. Sade bir mezar iken ellerini yüzlerini sürmek isteyen insanlardan kurtarmak için mermerden geniş bir çerçeveye alınmış.

Kabrin başında bir müntesip
Kabrin bulunduğu alan zamanla çok geniş bir külliyeye dönüştürülmüş, bugünkü halini ise bağımsızlık sonrasında almış. Bu hale gelmesinde merhum Turgut Özal’ın önemli katkısının olduğu biliniyor. Külliyenin etrafında da gelen ziyaretçilere hizmet verecek otel, restoran gibi mekânlar açılmış. Bunda Nakşibendî tarikatının dünyanın her yerinde çok sayıda müntesibinin bulunmasının büyük etkisi var. Dolayısıyla külliye sürekli olarak ehl-i tarik ya da bizim gibi ehl-i merak ziyaretçilerin akınına uğruyor.

Dört Ebu Bekir’in konup göçtüğü yer: Çor Bakır
Buhara bahsinde değineceğim son yer şehir merkezine 10 km uzaklıkta bulunan Çor Bakır (Dört Bekir) adlı kompleks. Rivayete göre Hz. Peygamber’in (SAV) soyundan gelen ve hepsinin ismi Ebu Bekir olan dört kişinin yaşadığı yer. Ebu Bekir’lerden ikisinin mezarı burada, diğer iki mezarın yeri ise bilinmiyor.

Ekmek tandıra konmadan önce bu damgalarla süsleniyor
Çor Bakır adlı bu bölge zaman içerisinde insanlar tarafından çok rağbet görüyor. Hatta hacca giderken önce burayı ziyaret etmeye, cenazelerini buradaki mezarlığa gömmeye başlıyorlar. Böylece burası kutsal bir yer haline geliyor. 19. asırda yapılan cami, medrese, han, hazire gibi yapılarla bu alan büyük bir külliyeye dönüşüyor. Yine bölgeye has mimari kullanılıyor tabii.

Buhara’nın en sevimli sakini ile…
Buhara da Semerkant gibi şehrin muhtelif yerlerine serpiştirilmiş sayısız tarihi esere sahip. Yürüdüğünüz her sokakta, girdiğiniz her meydanda yeni bir güzellik karşılıyor sizi. Hal böyle olunca bunların hepsini görmek için turistik bir programdan fazlasına ihtiyaç var.
Sayın Valim
Buhara’yı detaylı olarak yeni okuyabildim.
Gönlüne ve kalemine (eline) sağlık.
Çok güzel bir anlatım. Gözümüzde ve gönlümüzde yeniden canlandı Buhara.
İyi ki yaşıyorsunuz. Yoksa bir çok mekanı ya unuturuz veya nerede olduğunu karıştırırız.
Tebrikler, Teşekkürler. 👏👏👏🤲🤲🤲
Kıymetli Abim teşekkür benden, hem bu güzel yorum, hem de yol arkadaşlığınız için. Selamlar…