Portekiz Gezi Rehberi

LİZBON

 

 

İLGİLİ SAYFALAR:

> Portekiz Ana Sayfa

> Porto

Belém Kulesi

Belém Kulesi

18 Haziran 2023

Fiziki coğrafyası bakımından İstanbul’u andıran bir kent Lizbon. İçinden geçen Tejo (veya Tagus) Nehri ve üzerindeki köprü Boğaz’da imişsiniz hissi veriyor, tepeler üzerindeki konumu ise benzerliği pekiştiriyor. Bunlara ayrıca tarihi tramvaylar ile geleneksel semtlerdeki çamaşır asılı balkonları eklemek gerekiyor.

Dere tepe Lizbon...

Dere tepe Lizbon…

Lizbon’un inşa edildiği tepelerin bir kısmı gerçekten çok dik. Kentte yaşayanların dik yokuşlarla baş edebilmesi için bazı sokaklara merdivenler yapılmış. Şehrin birkaç yerinde ise füniküler, yani ray üzerinde inip çıkan kabinler inşa edilmiş. İlk inşa edilen fünikülerin tarihi ta 1884 yılına kadar gidiyor.

Santa Justa Asansörü

Santa Justa Asansörü

Bir de 1902 yılından beri faaliyette olan Santa Justa Asansörü’nden bahsetmek gerekiyor. İlk başta yükseklik farkı olan iki mahalleyi birbirine bağlamak üzere yapılan bu asansör günümüzde şehrin turistik bir değeri haline gelmiş. Asansörün kapısında her zaman uzun bir kuyruk oluyor. Sırf asansöre binmek için dakikalarca beklemeye anlam vermediğimiz için biz binmedik, sadece fotoğraflamakla yetindik.

Seramik kaplı evlere bir örnek

Seramik kaplı evlere bir örnek

Lizbon’un büyük bölümünde belli bir nizam içinde inşa edilmiş, birbiri ile uyumlu binaların oluşturduğu bir kent dokusu hâkim. 4-5 katlı evlerde genellikle Fransız balkonları kullanılmış. Birçok binanın dış cephesi seramiklerle kaplanmış. Bu seramikler hem bir geleneği temsil ediyor, hem de belli ki binanın dış cephe bakım maliyetini azaltıyor.

1755'teki büyük Lizbon depreminden sonra merkezi semtler daha düzenli bir şekilde inşa edilmiş

1755’teki büyük Lizbon depreminden sonra merkezi semtler daha düzenli bir şekilde inşa edilmiş

Yollar ve kaldırımlar bizdeki Arnavut kaldırımlarından daha küçük taşlarla döşenmiş. Kaldırım taşları tıpkı mozaik sanatı gibi döşenerek zeminlerde desenler oluşturulmuş. Bütün bunlar şehrin genel görüntüsüne estetik bir dokunuş katmış. Lizbon’un bol yokuşlu coğrafyası, bir de taş döşeli yol ve kaldırımları dolayısıyla kadın ziyaretçilere ısrarla yüksek topuklu ayakkabı giymemeleri tavsiye ediliyor. Gayet yerinde bir tavsiye.

Şehirde faaliyet gösteren birkaç fünikülerden biri: Bica

Şehirde faaliyet gösteren birkaç fünikülerden biri: Bica

Lizbon’da oldukça başarılı bir ulaşım sistemi kurulmuş. Otobüs, tramvay, metro, tren, füniküler, hepsi birbiriyle entegre şekilde çalışıyor. Metro hattının havalimanına kadar gitmesi büyük kolaylık.

Lizbon'un tarihi tramvayları

Lizbon’un tarihi tramvayları

Söz ulaşımdan açılınca şehrin gediklilerinden olan tramvaya değinmeden olmaz. Tramvay hattı 1870’lerden beri faaliyette. Araçların çoğunluğu da “tarihi” unvanını hak edecek kıdeme sahip. Özellikle 28 numaralı hat şehrin en önde gelen turistik değerlerinden biri haline gelmiş. Lizbon’un görülmesi gereken noktalarına uğrayarak geçen bu tramvaya binmek için turistler uzun süre kuyrukta beklemeye razı oluyorlar. Biz de bu nostaljiyi yaşamak ve bir Lizbon ritüelini ıskalamamak adına adeta kendimizi aştık, ha geldi ha gelecek derken yaklaşık bir saat bekleyerek 28 numaralı tramvaya binmeye muvaffak olduk. Tramvay Lizbon’un daracık sokaklarında binalara ve karşıdan gelen tramvaylara bazen o kadar yakın geçiyor ki sürttü zannediyorsunuz.

Alfama'nın tipik manzaralarından biri

Alfama’nın tipik manzaralarından biri

Şehrin tarihi dokusu büyük bir özenle korunmuş. Tarihi doku deyince sadece saray ya da kilise gibi belli başlı eserleri anlamamak lazım. Halkın yaşadığı yerler de dâhil olmak üzere şehrin görünümünü ve karakterini etkileyen yapılar ve kent mobilyasının bütününü kastediyorum. Lizbon’un tarihi dokusunu en iyi yansıtan semt olan Alfama’nın sokaklarında kaybolduğunuzda bu atmosferi ciğerlerinizin en derinine kadar teneffüs ediyorsunuz. Adeta başka bir yüzyıla ışınlanıyorsunuz. Onun için gerek tarihi değer taşıyan simge yapılar, gerekse sıradan insanların yaşadığı ve hayatını kazandığı mekânlar, dar sokaklar, kaldırımlar, seramik kaplı evler ve minik balkonlar arasında bir Alfama yürüyüşü bir Lizbon gezisinin olmazsa olmazı.

Alfama'nın kıvrım kıvrım sokakları

Alfama’nın kıvrım kıvrım sokakları

Bu vesileyle ifade edeyim, Alfama benzeri tarihi semtler şehirlere kimlik ve karakter kazandıran en kıymetli hazineler. Böyle semtlerin korunması o şehrin kültürünün ve şahsiyetinin de korunması anlamına geliyor. Buna ilaveten birer turistik çekim alanı oldukları için kent ekonomisini bu semtler ayakta tutuyor. İnsanlar onca yolu biraz da bu tür bölgeleri görmek, havasını teneffüs etmek, hikâyesini dinlemek için kat ediyorlar. Bunun en güzel örneği İstanbul’un tarihi yarımadası. Tarihi yarımadayı çıkardığınızda geriye kalana İstanbul demek mümkün mü?

Ticaret Meydanı

Ticaret Meydanı

Lizbon’da insanların buluşma noktası Ticaret Meydanı. Güney cephesi Tejo Nehri’ne komşu, diğer cephelerinde ise çeşitli kamu binaları ve Augusta Takı var. Vaktiyle kraliyet sarayına ev sahipliği yapan mekân, 1755’te Lizbon’u yerle bir eden depremden sonra bir meydana dönüştürülüyor. Ticaret Meydanı ismine gelince, burası gemilerle gelen malların ülkeye ilk girdiği, dolayısıyla denizaşırı ticaretin yapıldığı yer imiş. Nitekim meydanın etrafındaki binalara da gümrük ve liman idaresi gibi kamu kurumları konuşlanmış.

Augusta Caddesi her daim canlı

Augusta Caddesi her daim canlı

Ticaret Meydanı’ndan kuzeye yönelip Augusta Takı’nın altından geçince Augusta Caddesi’ne ulaşılıyor. Burası araç trafiğine kapalı, şehrin en turistik caddesi. Birçok kentte örneği görüldüğü üzere yeme-içme yerlerinin ve hediyelik eşya dükkânlarının yoğunlaştığı bir güzergâh. Tabii sokak satıcıları ve sokak müzisyenlerinin de. Caddenin diğer ucu ise kentin bir diğer cazibe alanı olan Rossio Meydanı’na açılıyor.

Lizbon Katedrali

Lizbon Katedrali

Lizbon Katedrali, Endülüs döneminden kalan bir caminin yerine 12. asırda inşa edilmiş. Şehrin sadece en eski kilisesi değil, aynı zamanda dini merkezi. Tarihi Alfama semtinde, Gotik mimarisi ile Paris’teki Notre Dame Katedrali’ni andıran bir görünüme sahip.

Kiliselerin çoğunda altın varak cömertçe kullanılmış

Kiliselerin çoğunda altın varak cömertçe kullanılmış

Portekiz’de çok sayıda kiliseyi görme imkânımız oldu. Bunları tek tek anlatacak değilim. Lakin bir genelleme yapmam gerekirse, dış görünüşlerinin nispeten sade, içlerinin ise son derece gösterişli olduğunu söyleyebilirim. Tarihi kiliselerin içlerinde taş işçiliğinin yanı sıra ahşap oyma sanatı en görkemli haliyle kullanılmış. Ahşap oymalar ise altın varaklarla kaplandığı için kiliselerin içleri tamamen altınla kaplanmış hissi veriyor.

Lizbon'daki Pantéon: Santa Engrácia Kilisesi

Lizbon’daki Panon: Santa Engrácia Kilisesi

Özel olarak değinmek istediğim Santa Engrácia Kilisesi günümüzde kilise olarak değil, Portekiz’in önde gelen şahsiyetlerinin lahitlerinin bulunduğu bir anıt-mezar olarak kullanılıyor. Panteão Nacional olarak da adlandırılan bu yapı tıpkı Paris’teki Pantéon gibi önemli devlet ve din adamları ile sporcu ve sanatçıların gerçek ya da temsili mezarlarına ev sahipliği yapıyor.

Lizbon Kalesi'nin şehir merkezinden görünümü

Lizbon Kalesi’nin şehir merkezinden görünümü

São Jorge Kalesi olarak da bilinen Lizbon Kalesi şehre tepeden bakan bir konumda bulunuyor. İçinde görmeye değer fazla bir şeyin kalmadığı yönündeki internet sayfalarına itibar ederek biz de kalenin içine girme ihtiyacı duymadık. Fakat civarındaki seyir teraslarından Lizbon’un muhtelif bölgelerini gözledik, bol bol fotoğraflar çektik. Bu vesileyle belirteyim, hem Lizbon ve hem Porto’da düzenlenmiş seyir terasları var. Miradouro denilen bu seyir terasları çoğu turizm rehberinde yer alan önemli noktalar.

Bertrand Kitapçısı'nı gezmek insanı rahatlatıyor

Bertrand Kitapçısı’nı gezmek insanı rahatlatıyor

Merkezi konumdaki Bertrand Kitapçısı dünyanın halen çalışan en eski kitapçı dükkânı imiş. 1735 yılından beri faaliyetine devam ediyormuş. Bu tür sıfatların bazen turistik “yemleme” olduğunu bildiğimizden şüpheyle yaklaşmıştık, lakin dükkânın girişinde Guinness Rekorlar Kitabı’nın bu rekoru tescil eden sertifikası ile ikna olduk. Kitapçının göz göz bölümlerden oluşan tarihi bir binası var. İçerisini dolaşmak insana huzur veriyor.

Time Out Market adlı kapalı pazar yerinin yeme-içme bölümü

Time Out adlı pazar yerinin yeme-içme bölümü

Bu fasılda bir de Lizbon’un kapalı pazar yerlerine değinmek isterim. Kentteki birkaç noktada bulunan bu pazarlar taze meyve, sebze, çiçek ve şarküteri tezgâhlarına ilave olarak yemek yenilen bölümleriyle de özellikle ziyaretçilerin yoğun ilgisine mazhar oluyor. Başka ülkelerdeki bu tür pazarları gezerken bunların benzerlerini Türkiye’de yapmak bu kadar mı zor diye sormaktan kendini alamıyor insan.

Belém yolu üzerindeki 25 Nisan Köprüsü San Francisco'daki Golden Gate Köprüsü'nü andırıyor

Belém yolu üzerindeki 25 Nisan Köprüsü San Francisco’daki Golden Gate Köprüsü’nü andırıyor

Lizbon’un merkezi semtlerinde gezilip görülecek çok daha fazlası var. Yazıyı gereksiz uzatmamak için merkezi burada noktalayıp 7-8 km mesafedeki Belém semtine geçmek istiyorum.

Belém, Tejo Irmağı’nın Atlas Okyanusu’na döküldüğü ve Portekizli denizcilerin uzak dünyaları keşfe ilk çıktıkları bölge. Bu nedenle Portekiz tarihinin önemli duraklarından biri. Ziyaretçiler için ise hazine kıymetinde eserlere ev sahipliği yapıyor.

Lizbon'un simge yapılarından Belém Kulesi

Lizbon’un simge yapılarından Belém Kulesi 

Belém Kulesi bu eserlerden sembolik değeri en yüksek olanlardan biri. Hem içinden, hem dışından her açıdan çok şık görüntü veren bir yapı. Yapımının tamamlandığı 1519 yılından itibaren şehrin savunmasına yönelik bir gözetleme kulesi olarak kullanıldıysa da aradan geçen yıllarda çok farklı amaçlara hizmet etmiş. Bugünkü rolü ise ülkenin simge yapılarından biri olarak turistik bir cazibe oluşturmak. Bunu öylesine büyük bir başarıyla yapıyor ki bir ziyaretçinin sadece kuleye girmek için değil, aynı zamanda kule içindeki dört katın her birine çıkmak, üstelik bir de aşağı inmek için uzun kuyruklarda çile doldurması gerekiyor.

Keşifler Anıtı Portekizli kaşiflerin hatırasını yaşatıyor

Keşifler Anıtı Portekizli kaşiflerin hatırasını yaşatıyor

Kule’ye yürüme mesafesinde Keşifler Anıtı yer alıyor. Nehir kıyısında bir gemiyi andırır tarza sahip bu anıt 19. yüzyıl sonlarında dizayn edilse de mevcut haliyle 1960’ta inşa edilmiş. Anıtın her iki yüzü en önde denizaşırı keşiflerin hamisi Prens Henry olmak üzere çok sayıda önemli şahsiyetin heykeli ile donatılmış. Heykeli bulunan kâşiflerin en bilinenleri Hindistan’a ilk ulaşan Avrupalı denizci unvanına sahip Vasco da Gama ile Brezilya kâşifi Pedro Álvares Cabral.

Jerónimos Manastırı

Jerónimos Manastırı

Buradan kısa bir yürüyüşle Jerónimos Manastırı’na ulaşılıyor. Manastır yanındaki kilise ile birlikte şehrin en gösterişli yapılarından biri. 1501’de başlayıp tam 100 yıl süren yapımının, özellikle içerisinde kullanılan 70 kilo altının baharat ticaretinden elde edilen gelirle finanse edildiği belirtiliyor. Vasco da Gama’nın mezarı da manastır içerisinde. Gotik tarzın devamı olan Manuelin tarzında inşa edilen manastır ve yanındaki kilise bir Lizbon ziyaretçisinin mutlaka görmesi gereken eserler. Belém semtine ulaştığımız sabah saatlerinde önündeki upuzun sırayı görüp kara kara düşündüğümüz Manastır’a diğer ziyaretlerimizi yapıp öğleden sonra geldiğimizde sıranın azaldığını gördük. Yine de biraz beklemeye razı olup içerisini görmeye muvaffak olduk.

Jerónimos Manastırı’nın içi

Jerónimos Manastırı’nın içi

Portekiz ziyaretimizden önce izlediğim bazı gezi videolarında Lizbon’da “yapılmaması gereken” şeyleri sayarken Belém Kulesi’nin ve Jerónimos Manastırı’nın içine girmenin pek de gerekli olmadığını söyleyenler vardı. Oraya kadar gittikten sonra biraz kuyruk bekleme zahmetine katlanarak girdiğimiz bu eserlerle ilgili kanaatim şu ki her ikisine de mutlaka girilmeli. Özellikle Manastır’ın içi tam bir sanat şaheseri. Bir diğer kanaatim ise şu: Başkasının zevkine göre hareket eden yanılır.

Vasco da Gama'nın mezarı

Vasco da Gama’nın mezarı

Belém bölgesinde ziyaret edilebilecek birkaç müze var. Bunlardan Fayton Müzesi’ni gezmek üzere gittiğimizde müzenin hiç olmadık saatte kapalı olduğunu gördük. Sebebini sorduğumuzda Portekiz Cumhurbaşkanı müzeyi ziyaret edeceği için o gün halka kapatıldığını söylediler. Şans işte…

O meşhur pastane

O meşhur pastane

Belém’le ilgili değinmek istediğim son husus, bu semtten çıkıp bütün Portekiz’in milli tatlısı olan Belém Turtası (Pastel de Belém). Milföy hamurunun içine bir tür muhallebi doldurularak fırında pişirilen bu tatlının isim hakkı 1837’den beri faaliyette olan Pasteis de Belém adlı pastaneye ait. Bu pastanede üretilenin dışındaki turtaya ise ülke genelinde “Nata” diyorlar. Adı geçen pastanede üretilen turtanın formülünü sadece 4 kişi biliyormuş.

Merak edenler için Belém turtası ya da Nata böyle bir şey işte...

Merak edenler için Belém turtası ya da Nata böyle bir şey işte…

Bütün bu hikâyesinden dolayı insanlar Belém Turtası’nı tatmak için pastanenin önünde dakikalarca sıra bekliyorlar. Bizim sıra beklemeye hiç niyetimiz yoktu, ama önünden geçerken pastane çok sakindi ve biz de birer turta alarak merakımızı giderdik. Kanaatim şu ki Türk mutfağının tadını bilen birisi için Belém Turtası’nın bir numarası yok. Aslında satılan turta değil, gerisindeki efsane.

Bir Lizbon manzarası

Bir Lizbon manzarası

Özetle Lizbon birkaç günde turistik bir ziyaretin yapılabileceği, daha uzun kalındığında da şehrin tadının iyice çıkarılabileceği, her anından keyif alınabilecek hoş bir seyahat rotası. Türkiye’den gelen fazla insana rastlamadıysak da dünyanın her bölgesinden çok sayıda ziyaretçiyi kendine çeken bir kent burası. Hal böyle olunca eğer giderseniz her yerde uzun kuyruklar görmeye hazırlıklı olun.

İLGİLİ SAYFALAR:

> Portekiz Ana Sayfa

> Porto

1 Yorum

  1. Anonim

    🧿👏

    Yanıtla

Bir İçerik Gönder

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir