Macaristan Gezi Rehberi

BUDAPEŞTE

 

 

Tuna kıyısında Macaristan Parlamento binası

Tuna kıyısında Macaristan Parlamento binası

5 Eylül 2020

Tuna Nehri’nin birbirinden ayırdığı iki sevgili imiş Buda ile Peşte. Tuna’nın batısında yer alan Prens Budin (Buda) ile doğusunda bulunan Prenses Peşte, nihayet 1849’da yapımı tamamlanan Zincir Köprü sayesinde kavuşmuşlar da 1873 yılında Budapeşte meydana gelmiş. Şehrin hikâyesine bir parça efsane katılıp, üstüne birazcık da romantizm eklenince böyle bir terceme-i hal ortaya çıkıyor. Belli ki Budapeşte sadece bugün değil, geçmişte de bir romantizm şehri imiş. Osmanlı boşu boşuna “Nazlı Budin” dememiş buralara. Bugün Tuna’nın üzerindeki çok sayıda köprü, Buda ile Peşte’yi birbirine sıkı sıkıya bağlıyor. 

Kahramanlar Meydanı

Kahramanlar Meydanı

Nüfusu 2 milyon civarında olmasına mukabil, dünyada bu nüfusa sahip birçok başka şehirle mukayese edilemeyecek derecede zengin tarihi ve turistik değerlere sahip bir yer Budapeşte. O nispette de çok sayıda turisti ağırlıyor. Tabii bunda Avrupa’nın göbeğinde yer almasının, böylece her türlü vasıtayla rahatlıkla ulaşılabilir olmasının payı büyük.

Yıllar önce katıldığım bir Avrupa Konseyi toplantısında söz alan Macaristan temsilcisi hanımefendi “Budapeşte adeta devlet içinde devlet, 10 milyonluk ülke nüfusunun 2 milyonu Budapeşte’de yaşıyor” demişti de Ukrayna delegesi ile göz göze gelip birbirimize tebessüm etmiştik. Büyüklüklerin ne kadar izafi olabileceğini bu söz açık seçik ortaya koyuyordu. 15 milyonluk İstanbul’a sahip bir memleketin evlâdı olarak 2 milyonluk bir kentin gözde böylesine büyütülmesi bize göre değildi. Tabii o zamanlar henüz Budapeşte’yi görmemiş olmanın rahatlığıyla içimden gülmeye hakkım vardı ve bu hakkımı kullandım. Ancak zamanla daha iyi anladım ki, başta İstanbul gibi bir mücevher olmak üzere şehirlerimizi kendi elimizle yaşanmaz hale getirmeseydik de keşke bununla övünseydik. Bu mevzuda söylenecek çok şey var, ama konumuz Budapeşte…

Aziz Stefan Bazilikası’nın içi

Aziz Stefan Bazilikası’nın içi

Buda tarafı tepelik ve yeşillik bir bölge. Peşte ise düzlükte yer alıyor. İki taraf da arazi yapısına uygun yapılaşma ve eserlerle farklı güzelliklere ev sahipliği yapıyor. Tarihi daha eski olan mekânlar ağırlıklı olarak Buda yakasında, şehrin daha modern bölgeleri Peşte yakasında yoğunlaşmış. Buda tarafındaki tepelerin her birinde yer alan tarihi-turistik mekânlar, şehri ve Tuna’yı seyredebileceğiniz panoramik manzaralar sunuyor. Bu parçalı ve dağınık yapısı dolayısıyla şehrin görülmeye değer noktalarını yürüyerek gezmek kolay değil. Belki farklı günlerde farklı güzergâhlar izlenerek bu mümkün olsa bile, özellikle Buda tarafındaki tepelik bölgelere ulaşabilmek için çoğu zaman bir vasıtaya ihtiyaç var.

Buda Kalesi ve Kraliyet Sarayı

Buda Kalesi ve Kraliyet Sarayı

Bu tepelerden birisinde bulunan Budin Kalesi veya Buda Kalesi (Budavári Palota) bugünkü haliyle alıştığımız kalelere benzemiyor. Etrafta çok fazla kale surları görünmüyor ama yine de belli yerlerde surlara rastlanıyor. Kalenin merkezindeki yapı, halen müze olarak kullanılan tarihi Kraliyet Sarayı (Királyi-palota). Etrafında daha ziyade Barok mimariyle inşa edilmiş kamu binaları ve konutlar var. Tabii çok sayıda da heykel. Bölgenin tamamı, Budapeşte’deki birçok bölge gibi, UNESCO Kültürel Miras Alanı olarak tescil edilmiş. Bölgenin güzelliğini görünce bunun ne kadar doğru bir karar olduğunu teyid ediyorsunuz. Gerçekten de sokaklarında gezerken zamanda yolculuk yapmış gibi oluyorsunuz. Araç girişinin sınırlı olması, burada dolaşmayı daha keyifli hale getirmiş. Kalenin bulunduğu tepeye yürüyerek çıkmayı tercih etmeyenler için Zincir Köprü ile tepe arasında bir füniküler hizmet veriyor.

Kemal Atatürk Caddesi

Kemal Atatürk Caddesi

Buda Kalesi’nin civarı bize ait birkaç hatırayı da barındırıyor. Bölgede yürümesi hoş caddelerden birine Kemal Atatürk Caddesi (Kemal Atatürk sétaút) adı verilmiş.

Buda Kalesi eteklerinde Akıncılar Şehitliği

Buda Kalesi eteklerinde Akıncılar Şehitliği

Kalenin ayakları dibinde, Tuna Nehri’ne nazır bir noktada Akıncılar Şehitliği olarak da bilinen Türk Mezarlığı (Török Temetö) yer alıyor. Çitle çevrili mezarlıkta, Budin’in kaybedilişi sırasında şehit düştüğü anlaşılan Osmanlı askerlerinin mezarları bulunuyor. Şehitlerin tam sayısı bilinmiyor ama burada 15 adet mezar taşı var.

Arnavut Abdi İbrahim Paşa’nın mezarı

Arnavut Abdi İbrahim Paşa’nın mezarı

Buda Kalesi surlarının içinde bir de son Budin Valisi Arnavut Abdurrahman Abdi Paşa’nın Mezarı yer alıyor. İlerlemiş yaşına rağmen kaleyi korumak için bizzat savaşırken şehit düşmüş ve aynı yere defnedilmiş. Mezar taşında Türkçe ve Macarca “145 yıllık Türk egemenliğinin son Buda Valisi Abdurrahman Abdi Arnavut Paşa, bu yerin yakınında 1686 Eylül ayının 2. günü öğleden sonra, yaşamının 70. yılında maktul düştü. Kahraman düşmandı, rahat uyusun!” ibareleri yazılı.

Buda Kalesi’nde dinlenme vakti

Buda Kalesi’nde dinlenme vakti

Bu vesileyle belirtmek isterim ki, Macarlar Osmanlı eserlerinin korunmasında azami ölçüde hassasiyet göstermişler. Başka yerlerde karşılaştığımız türden tahrip etme, yok etme, izlerini silme gibi tavırlara Macaristan’da pek rastlanmıyor. Bize karşı bağımsızlık mücadelesi yürütmüş, kanlı savaşlarda karşı cephelerde yer almış iki toplum arasında intikam duygusunun neticesi olarak düşmanca tavırların görülmesi normal karşılanabilir. Münferit ve dönemsel yanlışlar da elbette olmuştur. Fakat bu ülkede o kabil sistemli bir düşmanlık havası gözlenmiyor. Budapeşte’nin ve genel olarak Macaristan’ın başka yerlerinde gördüğümüz manzara da bunu teyid ediyor. Can düşmanına “kahraman” diyebilecek kadar kompleksten arınmış “asil” bir tavır bu hiç şüphesiz.

Gellert Tepesi’nde Özgürlük Abidesi

Gellert Tepesi’nde Özgürlük Abidesi

Buda tarafında şehir manzarasının en iyi görüleceği noktalardan bir diğeri Gellert Tepesi (Gellért-hegy). 11. yüzyılda yaşayan, sonradan Hıristiyanlık karşıtı kişilerce çivili bir fıçıya konularak bu tepeden aşağı yuvarlanarak öldürüldüğüne inanılan Aziz Gellert’in adı verilmiş bu tepeye. Osmanlı döneminde ise bir Bektaşi dervişinin adıyla anılmış burası: Gürz İlyas Bayırı. Tepenin Tuna’ya bakan yamacında Aziz Gellert’in elinde haçıyla şehri kutsamasını simgeleyen bir heykeli bulunuyor. En yukarıda 19. asırdan kalan bir kale ve II. Dünya Savaşı’nda hayatını kaybeden Rus askerleri anısına dikilmiş dev bir Özgürlük Abidesi bulunuyor. Gellert Tepesi kaplıcaları ile meşhur olduğu için bölgede kaplıca otelleri mevcut.

Balıkçı Tabyası

Balıkçı Tabyası

Yine Buda yakasında bulunan ve şehrin sembol mekânlarından birisi olan Balıkçı Tabyası (Halászbástya), Budapeşte gezilerinin olmazsa olmazı. Başta savunma endişesiyle tasarlanan, ama sonradan estetik amaçla inşa edilen yapılardan oluşan bu mekân, şehrin en fazla ziyaret edilen ve en fazla fotoğraflanan noktalarından birisi. Estetik amaç güdülmesinin doğal sonucu olarak, masalsı bir şato görünümüyle inşa edilmiş. 20. yüzyılın hemen başında yapımı tamamlanan Balıkçı Tabyası, merdivenleri, sütunlu duvarları ama özellikle kuleleri ile görsel bir şölen vadediyor. Savaşçı kıyafetleri içerisinde gösteriler yapanlardan müzisyenlere kadar birçok sanatkâr da buralarda arz-ı endam ediyor. Tabyanın inşa edildiği alanda Gotik tarzda yapılmış Aziz Matthias Kilisesi (Mátyás Templom), onun ön tarafında ise Macarların ilk Kralı sayılan Aziz Stefan’ın Heykeli (Szent István szobra) yer alıyor. Tabyanın bulunduğu noktadan Tuna Nehri, Parlamento Binası ve Budapeşte’nin geri kalanı oldukça güzel bir resim veriyor.

Gül Baba Türbesi

Gül Baba Türbesi

Buda yakasında bizim için kıymetli bir diğer durakla devam edelim: Gül Baba Türbesi. Hayatı hakkında muhtelif rivayetler olsa da, fetih öncesi o bölgeye yollanan bir Bektaşi dervişi olduğu, şimdi türbesinin bulunduğu yerde bir tekke inşa ederek irşad faaliyetlerinde bulunan bir kişi olduğu biliniyor. Külahında taşıdığı gülden dolayı kendisine “Gül Baba” dendiği rivayet ediliyor. Bu topraklara Kanuni’nin davetiyle gelmiş, çeşitli savaşlara katıldıktan sonra 1541’de Budin’in fethi sırasında şehit düşmüş. Türbesi Budapeşte’nin Gültepe (Rózsadomb) adlı semtinde bulunuyor ama tekkeden bugün eser yok.

Kaynaklar, Bektaşi hoşgörüsünü yaydığı için o zamandan bugüne Macarlar tarafından da sevilen bir şahsiyet olduğunu, türbesini Türklerin yanı sıra Macarların da ziyaret ettiğini yazıyor. Türbe çeşitli restorasyon çalışmaları neticesinde ziyarete açık bir halde. Yanına sonradan Gül Baba’nın bir de heykeli dikilmiş.

Zincir Köprüsü

Zincir Köprüsü

Tuna Nehri’nin iki yakasını birleştiren çok sayıda köprünün varlığından bahsetmiştik. Bunların her birinin adları, farklı özellikleri ve hikâyeleri var. Bu köprülerden en meşhuru, Tuna üzerindeki ilk kalıcı köprü olan ve 1849’da tamamlanan Zincir Köprüsü (Széchenyi lánchíd). Yapımına öncülük eden Kont István Széchenyi’nin adıyla da anılıyor. Her iki girişindeki sağlı sollu dev aslan heykelleri dikkat çekiyor.

Balıkçı Tabyası'ndan Parlamento'nun görünüşü

Balıkçı Tabyası’ndan Parlamento’nun görünüşü

Tuna Nehri, Budapeşte’yi hem şekillendiren, hem de güzelleştiren bir unsur. Yıl boyu çok sayıda turisti ağırlayan bu şehir için nehir turlarının önemi çok büyük. Gerçekten de Budapeşte’yi Tuna’dan seyretmenin zevki bir başka. Şehrin en gözde yapılarını bu sayede farklı açıdan da görmüş oluyorsunuz. Bu tecrübeyi biz de yaşadık.

Bir de başka yerde benzerine rastlamadığımız, sadece Budapeşte’de gördüğümüz amfibik tur otobüsleri var. Bunlar hem şehrin caddelerinde gezdiriyor misafirlerini, hem de nehre girip bir de nehir turu yaptırıyor. Düşünsenize, bir otobüs yolda giderken birden nehre dalıyor ve yüzmeye başlıyor. Çok ilginç bir düşüncenin ürünü kesinlikle.

Margaret Adası’nın leylekleri

Margaret Adası’nın leylekleri

Tuna Nehri’nin ortasında, şehir merkezinin hizasında bulunan 2,5 km uzunluğundaki Margaret Adası (Margit-sziget), şehir içindeki bir doğaya kaçış mekânı adeta. Yürüyüş ve koşuya müsait alanlarının yanında minik araba ve ginger gibi vasıtaları kiralayarak güzel vakit geçirmek de mümkün. Adada bulunan mini hayvanat bahçesi ise bir diğer hoşluk.

Macaristan Parlamento Binası

Macaristan Parlamento Binası

İnternette “Budapeşte” yazınca resmiyle en sık karşılaşılan, şehrin en sembolik binası hiç şüphesiz Macaristan Parlamento Binası (Országház). Tuna’nın Peşte kıyısındaki bina, sahip olduğu popülariteyi boşuna elde etmemiş, zira gerçekten çok farklı bir ihtişam ve güzellikte inşa edilmiş. Bir yarışma projesini kazanarak başlanan yapımı 1904’te tamamlanmış. Gotik mimarinin pek alışık olmadığımız bir yorumuyla inşa edilmiş. Buda’dan, Peşte’den veya Tuna’dan, hangi yönden bakarsanız bakın, hem gece, hem gündüz muhteşem görüntüsü var. Rehberli turlarla içerisini gezmek mümkün ise de biz dış görüntüsüyle yetindik.

Aziz Stefan Bazilikası

Aziz Stefan Bazilikası

Parlamento’ya yakın bir noktada bulunan Aziz Stefan Bazilikası (Szent István-bazilika), 1905 yılında faaliyete geçmiş bir Katolik kilisesi. Macaristan’ın ilk kralı olan I. Stefan’ın, yani István’ın adını almış. Kilisenin dış görünüşü oldukça etkileyici olmakla beraber, heykeller, freskler, vitraylar, bir de vişne rengi mermer sütunlarla asıl içerisi tam bir sanat eseri. Bu kilise ile parlamento binası, birbirlerine eşit yükseklikte, 96’şar metre olarak inşa edilmişler. Bunun nedeni, din ve dünya işleri arasındaki dengeyi vurgulamak imiş. Bunlar aynı zamanda Budapeşte merkezindeki en yüksek binalar. Merkezi semtlerde bunlardan yüksek bina yapılamıyor.

Budapeşte sokakları

Budapeşte sokakları

Budapeşte cadde ve sokaklarında yürüyüşler yapmak, arada bir oturup bir şeyler içmek, tarihi havayı solumak gerçekten çok keyifli. Şehrin Avrupalı yüzünü de ortaya koyan bu cadde ve sokakların bazıları birer mimari harikası. Bunlardan Andrassy Bulvarı (Andrássy út), üzerindeki binaların estetik mimarisi ve tarihi değerleri dolayısıyla UNESCO tarafından kültürel miras listesine alınmış. Sıralı ağaçların daha da güzelleştirdiği bulvar, alışveriş mekânlarına ilave olarak çeşitli müzeler ve opera binası ile kentin önemli cazibe alanlarından biri haline gelmiş.

Burası Macaristan Cumhurbaşkanlığı’nın giriş kapısı

Burası Macaristan Cumhurbaşkanlığı’nın giriş kapısı

Âcizane, zorunlu haller dışında başka ülkelerde Türk lokantalarını tercih etmeyen, bunun için tecrübeye dayalı haklı gerekçeleri bulunan birisiyim. Dahası, yöresel mutfakları keşfetmek, seyahat etmenin ve o yöreyi tanımanın mütemmim cüzüdür diye düşünürüm. Henüz Türkiye’den Avrupa’nın herhangi bir şehrine gittiği akşam Türk dönerini aşeren, bunun için salaş bile olsa –ki umumiyetle salaş oluyor– ilk bulduğu Türk dönercisine dalan kişileri çok gördüm ve hep yadırgadım. Mesele dini hassasiyetle ilgili olsa tamam, ama o duyarlılığı pek taşımayan insanlarda bile bu tavrı sık gördüğümü üzülerek ifade etmek isterim. Dini hassasiyeti olan kişiler, yiyeceği yemeği ona göre seçip gerekirse ilave taleplerde bulunarak bu hassasiyetin icabına göre bir tabak hazırlatma imkânına her zaman sahip. Müşteri her yerde velinimet çünkü. Nitekim ben kendi adıma böyle yapıyorum.

Balıkçı Tabyası'ndan bir başka görünüm

Balıkçı Tabyası’ndan bir başka görünüm

Bu konuya şu sebeple değindim: Budapeşte’deki gezimiz sırasında rehberimizin yönlendirmesi ve heyet üyelerinin de o yönde istekli olmaları üzerine bir-iki sefer Türklerin işlettiği bir kebapçıya gittik. Dönüp dolaşıp yemek için hep aynı kebapçıya gitmekten rahatsız olunca benim ısrarımla yemeklerin birinde adres değişikliği yaparak bir Macar restoranına gittik. Restoran çok hoş, servis kaliteli, yemekler de güzel olunca başta şüpheyle bakanlar dâhil herkes bu değişiklikten çok memnun kaldı. Hele başlangıç için gelen çorbanın, içi alınmış sert kabuklu bir ekmeğin içerisine doldurularak servis edilmesi herkesin çok hoşuna gitti. Mutlu son…

New York Kafe

New York Kafe

Yeme-içmeden söz açılınca New York Kafe’den bahsetmeden geçmek olmaz. 19. asrın sonlarında bir sigorta şirketi tarafından yaptırılan ve üst katları bugün otel olarak kullanılan bir binanın giriş katında bulunan kafe, bir kafeden daha çok bir sarayın en gösterişli salonlarını akla getiriyor. İlk açıldığı günlerden bugüne çok şeyler yaşamış, kapanıp tekrar tekrar açılmış olan bu kafe, sanatçısından politikacısına, düşünüründen işadamına ve ortalama Macar’ına kadar toplumun her kesiminin elit bir buluşma mekânı olmuş. Tabii yabancı misafirler için de uğramadan geçilmeyecek bir yer haline gelmiş. Aynı günlerde bir program vesilesiyle Budapeşte’de bulunan Türkiye’nin önde gelen işadamlarıyla biz de burada buluşup hasbıhal ederken, aynı zamanda New York Kafe’nin o muhteşem havasını teneffüs etme fırsatını yakalamış olduk.

Kahramanlar Meydanı

Kahramanlar Meydanı

Budapeşte’ye yolu düşenlerin en fazla ziyaret ettiği mekânlardan biri olan Kahramanlar Meydanı (Hősök tere), Macarların Avrupa’ya gelişlerinin 1000. yıldönümü sayılan 1895’te inşa edilmiş. Meydanda o dönemin 7 Macar kabilesinin reislerini simgeleyen heykellerin yanı sıra, Macar tarihindeki önemli şahsiyetlerin heykelleri ve çeşitli tarihi olayları hatırlatan başka heykeller ile Milenyum Anıtı gibi eserler var. Kısacası Macar tarihinin bir özeti sergileniyor. Etrafındaki tarihi binalarla bir bütünlük arz eden meydanda çeşitli törenler de düzenleniyor.

Macar halk dansı gösterisi

Macar halk dansı gösterisi

Kahramanlar Meydanı’nın arka tarafında bulunan Şehir Parkı (Városliget) oldukça geniş bir alanı kaplayacak şekilde oluşturulmuş. Park içerisinde dinlenme alanları ve göletlerden başka termal bir hamam, Tarım Müzesi, Hayvanat Bahçesi, Botanik Bahçesi, ayrıca Ortaçağ şatolarını andırır görünümde inşa edilmiş bulunan Vajdahunyad Kalesi de yer alıyor. Şehir merkezine dağılmış vaziyette çok sayıda başka park da var Budapeşte’de. Gezimiz sırasında arada bir buralara uğrayıp soluklandığımız oldu. Parklardan birisinde denk geldiğimiz bir Macar halk dansı gösterisini ise çimlere oturarak bir süre izledik.

Türk Şehitliği

Türk Şehitliği

Budapeşte’de ziyaret ettiğimiz yerlerden birisi de Şehir Mezarlığı içerisindeki Türk Şehitliği oldu. I. Dünya Savaşı sırasında 1916-17 yıllarında Galiçya cephesinde Almanlarla birlikte savaşırken şehit düşen Türk askerleri burada yatıyor. Ayrıca Macaristan’daki başka cephelerde şehit düşenlerin naaşları da buraya nakledilmiş. Şehitlikte 11’i meçhul asker olmak üzere 480 şehidimiz bulunuyor. Allah hepsine rahmet eylesin.

Büyük Pazar Yeri’nde bir tezgah

Büyük Pazar Yeri’nde bir tezgah

Gezdiğimiz şehirlerde hiç alışveriş yapmasak bile geleneksel çarşı-pazarları gezmenin ayrı bir keyfi oluyor. Sokaktaki insanla karşılaşmanın ve o şehri daha iyi tanımanın en iyi yollarından birisi bu çünkü. Bu türden yerlerin nasıl inşa edildiğinden nasıl çalıştığına, tertip, düzen ve temizliğinden esnafın tavrına kadar pek çok şey, vatandaşın kültürel gelişmişlik seviyesi hakkında da, o şehrin iyi yönetilip yönetilmediği hakkında da kısa yoldan net fikirler veriyor insana. Budapeşte’de de böyle bir pazara yolumuz düştü. Büyük Pazar Yeri (Nagyvásárcsarnok), şehrin tam kalbinde kurulmuş tarihi bir binada hizmet veriyor. İlk açıldığı 19. yüzyılın sonlarından bugüne halkın her türlü gıda ihtiyacını karşılayan bir merkez burası. Ve de oldukça düzenli. Bizdeki pazarların durumu ve esnafın tavrıyla mukayese ettiğimizde… yok, vazgeçtim.

Şehir Parkı içindeki Termal Hamam

Şehir Parkı içindeki Termal Hamam

Gecesi ayrı, gündüzü ayrı güzel olan Budapeşte’de görülecek çok fazla yer var. Bizim de bu yazılanlardan başka gezdiğimiz ya da şehri tanımak adına öylesine dolaştığımız yerler oldu. Şehrin ilmek ilmek işlenmiş mimarisiyle tarih kokan sokakları, tabii güzelliği ve elbette bunların uyumlu birlikteliği insanı gerçekten büyülüyor. Dolayısıyla bunların hepsinin olacağı bir turistik seyahat yapmak isteyip de kafasındaki “nereye gidelim?” sorusuna henüz cevap bulamamış birilerine ilk verilecek cevaplardan biri bana göre tartışmasız Budapeşte’dir. Budapeşte’ye yolu düşüp de halâ vakti ve imkânı olanlara tavsiyem ise öncelikle Macaristan içerisinde görülmeye değer başka noktaları gezmeleri, sonra da Bratislava ve Viyana’yı kapsayacak bir seyahat planı yapmaları olacaktır.

2 Yorumlar

  1. Mehmet Dönmez

    SYın Valim Budapeşte’yi de çok güzel anlatmışsınız. Biz de yeniden yaşadık. 2015 veya 2016’da resmî bir toplantı için gitmiş ve 3-4 gün kalmıştık.
    Anlattığınız mekanların çoğunu biz de gördük ama böyle güzel anlatmazdık. Resimler de hoş olmuş.
    Budapeşte gerçekten görülmeye değer bir güzellikte. Şehri yapılaşmaya boğmamışlar. Caddeleri geniş ve yeşil.
    Tuna zaten ayrı bir efsane. Çocukluğumda Budin ve Tuna İle ilgili bir çok roman (Son Akın, estetgon kalesi, Malkoçoğlu, Tuna Nehri Akmam Diyor, Karapençe serisi… vs) okuduğum için ayrıca beni etkiledi.
    Zincir Köprüsünün her iki yanında yer alan Aslan heykelleriyle ilgili bir hikaye dinlemiştik rehberimizden. (Tabii doğruysa) köprünün mimarı bu Aslan heykelleriyle ilgili bir hatasından dolayı intihar etmiş. Olayın detayını unuttum.

    Yemeklerde daha ziyade Macarların misafiri idik ve bizi Tuna kıyısında ve yakınında balıkçı Restaurantlarına götürmüşlerdi. Bizim hassasiyetlerimize de saygı göstererek. Balıklar da harika idi.
    Harika anlatım için Tekrar teşekkür ederim.

    Yanıtla
    • GezmeKeyfi

      Kıymetli Abim, bu güzel sözler ve anlatımlarıma yaptığınız eklemeler için teşekkürler. Budapeşte hem çok güzel bir şehir, hem de “biz”e dair çok şey barındırıyor. İnşallah size de, bize de tekrar gitmek kısmet olur…

      Yanıtla

Bir İçerik Gönder

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir